19 Eylül 2008 Cuma

Penisin Yapısı ve İşlevi - Erkek Cinselliği

Distan bakildiginda, erkek cinsel organlari; penis ve er bezlerinden (testisler) ibarettir. Er bezleri, skrotum dedigimiz torba seklinde bir deri ile sarili olarak penisin iki yaninda


sallanirlar. Büyüklük ve biçimleri farkli olabilir, biri daha asagida veya daha küçük olabilir. Er bezleri, erkeklik hormonlarinin ve spermlerin yani erkek üreme hücrelerinin yapildigi yerdir. Her er bezinde üretilen sperm hücreleri , epididim dedigimiz bir demet olusturur, birer sperm kanali (vas deferens) ile prostat bezine gelir, burada sperm hücreleri meni keseleri (vesiküla seminalis) ve prostat bezinde üretilen meni denilen yardimci sivilarla karisarak bosalma kanallari ile penise iletilir.

Penis , bas, gövde ve taban bölümlerinden olusan kemiksiz bir organdir. Disini çevreleyen deri, ince , duyarli ve esnektir . Bu gevsek deri dokusuyla kapli penisin büyük kismi, süngersi doku ve kan damarlari sebekesinden olusur. Cinsel uyarilma sirasinda, bu damarlarin kanla dolmasi sonucu penis büyür ve sertlesir. Sekilde de görüldügü gibi, penisin içinde uzanan üretra ; hem idrar hem de üreme yollarinin bosaltim kanalidir . Bu kanal penis basindan ufak bir delikle disari açilir. Erkek cinsel istek duydugunda, bedensel veya psikolojik bir engel yoksa, düzenli fizyolojik olaylar halinde cinsel yanit olusur.

Cinsel uyarilma sirasinda, bedensel degisiklikler olur; kan dolasimi hizlanir , kalp atimi ve kan basinci yükselir , solunum hizlanir, kas gerginligi artar . Cinsel organlarin durusu degisir , penis içindeki damarlar kanla dolar , penis büyür ve sertlesir . Cinsel etkinlik süreci boyunca, cinsel istek azalmasa da, sertlesme zaman zaman azalabilir , kaybolabilir , cinsel uyarilma devam ederse penis yeniden sertlesir. Bu sirada erkek sertlesme kaybindan kaygilanirsa , cinsel istek ve uyarilma devam etmesine ragmen, psikolojik engel nedeniyle sertlesme yeniden olusmayabilir .

Her erkek, zaman zaman geçici sertlesme zorluklari yasar. Çogu erkek bundan kaygi duymaz ve herhangi bir sorun olusmaz. Bazi erkeklerde ise, sertlesmenin olup olmamasi, sürüp sürmemesi konusunda kalici bir kaygi olusur, böylece sertlesme bozukluklari gelisir.

Uyarilmanin en yüksek noktasinda orgazm ortaya çikar. Erkek orgazmi , iç ve dis cinsel organlardaki kaslarin ritmik kasilmalari ile olusur, bu sirada penisten spermleri tasiyan meni fiskirir ve buna zevkli duyumlar eslik eder. Orgazmdan sonraki çözülme asamasinda, bedensel islevler ve cinsel organlar, uyarilma öncesi durumlarina dönerler. Erkekler bosaldiktan hemen sonra, cinsel ilgilerini kaybederler , cinsel yanit veremeyecekleri fizyolojik bir dönem vardir.

Bu yanitsiz dönemde, cinsel istek duymazlar, cinsel olarak uyarilamazlar, hatta uyarilmak istemezler , penis yeniden sertlesemez. Bu tamamen normal, fizyolojik bir durumdur. Bu yanitsiz dönem, birkaç dakika veya saatlerce sürebilir. Erkekten erkege, ayni erkek için günden güne degisiklik gösterebilir. Erkegin yasi ilerledikçe, yanit veremeyecegi süre uzayacaktir .

Erkek cinsel islevinin iki temel bölümü vardir: Penisin sertlestigi cinsel uyarilma ve meninin bosaldigi orgazm . Bu iki bölüm, sinir sisteminin farkli bölümlerince yönetilir. Bu yüzden de bedensel veya psikolojik nedenlerle bir bölümü ilgilendiren aksakliklar ortaya çiktiginda, diger bölüm saglam kalabilir.

Doğurganlık İle Çekicilik Orantılı - Cinsel Haberler

İngiliz bilimadamlarına göre, doğurganlığı yüksek kadı


nlar daha çekici görünüyor.

LONDRA - İngiltere''deki St. Andrews Üniversitesi''ne mensup bir grup bilimadamı tarafından yapılan araştırmalar, erkeklerin, doğurganlığı ve östrojen seviyesi yüksek kadınları daha çekici bulduklarını ortaya koydu.

Yapılan çalışmalar, östrojen (kadınlık hormonu) oranı yüksek olan kadınların yüzlerinin daha hoş olduğunu ve karşı cinsin ilgisini daha çok çektiğini gösterdi. Bilimadamları pudra, fondöten gibi makyaj malzemelerinin bu etkiyi azalttığı uyarısında bulundu.

Araştırmada erkeklere, kadınların yüzlerindeki çekicilik, sağlıklılık ve kadınsılık gibi özellikleri soruldu.

Bilimadamları, kadının doğurganlığının yüzüne yansıdığını, erkeklerin östrojen ve doğurganlığı yüksek kadınları daha çekici bulduklarının anlaşıldığını kaydettiler.

Östrojenin özellikle kadının gelişme çağında etkili olduğunu, kemik gelişimi ve cildin yapısını etkilediğini belirten bilimadamları,”Östrojen oranı yüksek olan kadınlarda çok daha çekici bir kemik yapısı ve güzel bir cilt oluşuyor” dediler.

Yumurtalık Kistleri - Zührevi Hastalıklar

Yumurtalık hastalıkları kısırlık nedeni olabilen hastalıklardan, çok basit ve kendiliğinden geçen fonksiyonel kistlere ve tanıda gecikmenin kadının hayatına mal olabilecek over kanserlerine kadar pek çok problem geliştirebilir. Karın boşluğunda olduğu için


bazen geç bulgu verebilir. Yumurtalıklar sadece muayene değil mutlaka ultrasonografi ile değerlendirilmelidir.Karın ağrısı, adet ağrıları, cinsel birliktelikte ağrı, mesane veya makata baskı hissi, sık idrara çıkma, adet düzensizliği durumunda jinekolojik muayene ve pelvik ultrasonografi uygulanmalıdır.

Kadınlarda şikayetleri olmasa da altı ayda bir jinekolojik muayene yaptırmasını öneren Memorial Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr Dr.Figen Taşer Güney "Yumurtalık Hastalıkları" ile ilgili şu bilgileri verdi:

Yumurtalıklar(overler) karın boşluğunda rahmin iki tarafında bağlarla serbest olarak asılı duran organlardır. Kadınların doğurganlığını sağlayan yumurta bu organda depolanır.Ayrıca beyinden salgılanan hormonların etkisi ile yumurtalıklardan salgılanan hormonlar, adet düzenini sağlar.

Her ay hormonların etkisi ile yumurtalıklardan yumurtayı içeren küçük bir kist oluşur. Bu kiste folikül denir.Yumurta büyüyen folikülden atılır ve sperm ile buluşursa oluşan embriyo hormonların etkisi ile rahimden oluşmuş dokuya tutunur ve gebelik oluşur. Yumurtalıkta bebeği erken dönemde besleyen bir kist oluşur.Gebelik oluşmamış ise adet kanaması ile son bulur. Folikül kistleri bazen büyüyebilir ve fonksiyonel over kisti denilen ince cidarlı, sıvı ile dolu yapıları oluşturur ve 1 ila 3 ay içinde kaybolurlar.

Yumurtalık kisti yumurtalıkların yüzeyinde veya içinde, içi sıvı ile dolu olan keselerdir. Pek çok bayan hayatının bir döneminde over kisti sorunu ile karşılaşmaktadır. Fonksiyonel over kistleri bazen hiç fark edilmediği gibi, kasık ağrısı, baskı hissi , sık idrara çıkma gibi şikayetlere yol açabilir. Bu kistler yırtılabilir, kendi ekseni etrafında dönebilir veya kistlerin içine kanama olabilir.Bu durumda şiddetli ağrı oluşur.

Kistler değerlendirilirken bazı parametreler dikkate alınmalıdır, yaş, menapoz, kist boyutları ve şikayetler ileri yaşlarda ve menopoz döneminde yani üreme çağı dışındaki bayanlarda kistler olumsuz özellikler taşıyabilir. Fonksiyonel (masum) kistler genellikle üreme çağında oluşur.

Fonksiyonel kistlerin birçoğu şikayete yol açmaz ve muayene sırasında tespit edilirler.Takip edilir 1-3 ay içinde kendiliğinden kaybolabilirler.Doğum kontrol hapları yumurtlamayı baskılayıcı özelliklerinden dolayı tedavide kullanılırlar. Kist içine kanama olduğunda şiddetli ağrı olur, ağrı kesici kullanılarak takip edilebilir.Nadiren yumurta kisti çatlarken damara isabet eder ve batın boşluğuna yumurtlama sırasında kanama olur ise operasyon gerekebilir.Kist yırtılmalarında ani başlayan ağrı oluşur.Kist sıvısı karın organlarını saran periton denilen zar tarafından emilir.Hasta hastane koşullarında takip edilir.Kistler batın boşluğunda asılı duran yumurtalıkların kendi etrafında dönmesine ve yumurtalığın dolaşımının bozulmasına neden olabilirler. Bu durumda da ağrı gelişir.Takip ve gerekirse laparoskopi uygulanmalıdır.

Dermoid Kist: Yumurtalıklarda bulunan germ(üreme) hücrelerinden gelişir. Farklı dokular içerebilir(saç, diş, kıkırdak, kemik, barsak gibi..) Tedavisi cerrahi olarak çıkarılmasıdır.

Bazı kistler de neoplazik(tümoral) özellikler taşırlar. İleri yaşta gelişen, birkaç siklusta geçmeyen ultrasonografide içinde yoğun görünen yapılar, bölmeler içeren, karında sıvı toplanması, kilo kaybı, halsizlik ile beraber olan kistlere şüphe ile yaklaşılır. Bu bulgular varlığında genellikle bir patolog eşliğinde hasta opere edilir. Kist kanser olarak değerlendirilirse kanserin evresine göre sadece yumurtalığın alınması veya rahim ve yumurtalıkların karın zarı(omentum) lenf bezleri ve appendiksin alınması ve ardından ilaç tedavisi gerekebilir.

Çikolata Kisti (Endometriosis): Rahimin iç duvarının yumurtalıklarda yerleşmesidir. Kronik olarak kasık ağrısı adet döneminde ve cinsel beraberlik sırasında ağrıya yol açabilir. Yumurtalıkta oluşan kist erimiş çikolata görüntüsünde olduğu için çikolata kisti olarak adlandırılır ve önemli kısırlık nedenlerinden biridir. Kronik bir hastalıktır ve tekrarlayabilir.Bu kistler tespit edildiğinde çıkarılır ve yeni odakları baskılayıcı tedaviler uygulanır.

Polistik Over: Yumurtalıkların cidarında sıralanmış küçük kistler görülür. Hormon dengesinde oluşan değişiklik adet gecikmelerine yol açar.Metabolik problemleri de içerebilir. İnsülin direnci tip2 diyabet, obesite, kalp damar hastalığı riski, kısırlık, gebelikte düşük riski artışı görülebilir.

Tedavi siklus(adet) düzenleme veya çocuk isteğine göre planlanır.

POF (Prematür over yetmezliği): Yirmili veya otuzlu yaşlarda yumurtalık rezervinin azalması ve menopoz gelişimidir. Adetten kesilmesi ile belirti verir. Genetik özellik taşıyabildiği gibi bazen nedeni açıklanamamaktadır. Tedavide hormon replasmanı ile adet sağlanır fakat yumurtlama gelişmediği için çocuk sahibi olamaz.

7 Eylül 2008 Pazar

şeker hastalığı hakkında, Diabetliler İçin Önemli Hususlar

Diabetliler İçin Önemli Hususlar:

Bu konuda söylenebilecek en önemli şey belkide diabet hastasının ilk önce doktorunun
gene kendisi olacağıdır. Ancak buradan doktorunun söylediklerine değil önce kendisinin
düşüncelerine inanacağı sonucu çıkartılmamalıdır. Herşeyden önce doktorunun söylediklerini
kesinlikle önemsemeli ve (şeker hastalığı ilaçları vs.) harfiyen yerine getirmelidir. Şeker hastalığı diyet
ve gene şeker hastalığı beslenme ilişkisi, günümüzde çok iyi bilinmektedir. Diyabet hastaları, risk altında
bulunmaları sebebiyle, böbrek ve göz hastalıkları için uyanık ve bilinçli olmalıdır. Şeker hastalığı tedavi süreci

unutulmamalıdır ki, bütün hayatı kapsayan uzun bir zaman alır.
Onlar için bir başka risk taşıyan şeyde dişeti rahatsızlıkları olabilir. Bu yüzden, heryıl
bir kez check-up yaptırmaları uygun olacaktır. Ancak bunu yaptırmak mümkün değilse, göz,
böbrek ve dişeti rahatsızlıkları için heryıl mutlaka kontrol için doktorlarını ziyaret etmelidirler.

şeker Hastalığı Belirtileri, Diabet Teşhisi

Şeker Hastalığı Belirtileri:


Aşırı yeme, kilo kaybı,

sabah uyanıldığında ve bütün gün süresince bitkinlik,

ciltte kuruluk ve kaşıntı,

aşırı su tüketimi,

görme problemleri(görmede bulanıklık),

yaraların doğal süreçten daha uzun sürelerde iyileşmesi,

ağızda kuruluk hissi,

bayanlarda regl döneminde kesilme,

idrar yolu enfeksiyonları belirtiler arasında sayılabilir

Diabet çeşitleri, şeker hastalığı çeşitleri

Kaç Çeşit Diabet Vardır?


2 çeşit olduğu söylenebilir. Bunlar Tip 1 ve Tip 2'dir.

Tip 1'de vücudumuz ya hiç insülin üretememektedir
veya ürettiği yetersizdir.

Tip 2'de ise vücudumuz insülin üretmekte fakat bunu vücudumuzun ihtiyaçları doğrultusunda
kullanamamaktadır.

Şeker Hastalığı Nedir, Diabet nedir? belirtileri nelerdir?

Şeker Hastalığı Nedir ?

Yaşamımız süresince, hareket etmeye, hareket etmek içinde enerjiye ihtiyacımız vardır.
Enerjimizi besin olarak tükettiğimiz yiyecek ve içeceklerden elde ederiz. Sindirim
süresince aldığımız besinler, çeşitli aşamalardan geçerek parçalanır ve şekere (glükoz)
yani ihtiyaç duyduğumuz enerjiye dönüştürülerek dolaşım sistemimize dahil olur ve kan şekerimiz
yükselir. Kan şekerinin yükselmesi ile birlikte, pankreasımızdan insülin salgılanması
hızlanır. İnsülin, enerji ihtiyacı duyan hücrelerimizin, kandaki şekeri almasına yardımcı
olur, bu sebeple, vücudumuzdaki karbonhidrat metabolizmasının düzenlenmesinde hayati anlamda
önemi olan bir hormondur.

Hücrelerimiz, pankreasımızda üretilen insülin hormonunun
yetersiz kalması durumunda şeker yoksunluğu yaşar. İhtiyaç duyan hücrelerin şeker alamaması
kabaca, yakıtımızın bitmesi anlamına gelmektedir. Bu durum, enerji ihtiyacımızı karşılayamamıza
sebep olmakla birlikte, çok önemli bir problemi daha ortaya çıkarır. Bu, kan şekerimizin
giderek yükselmesidir. Bu durum bir anlamda zehirlenmedir ve hücre harabiyetine sebep olur.
Birçok kişinin göz ardı ettiği, önemli bir tehlikede diabet hastalığının sebep olduğu diğer sağlık problemleridir.
İlerlemiş diabet hastalarında, göz problemleri (katarakt), kalp-damar (tansiyon) ve karaciğer problemleri
görülme ihtimali fazladır.

Şeker Hastalığı ve Şeker Hastası

Şeker Hastalığı Hakkında:

Şeker hastalığı için, şüphesiz bütün dünyada ve ülkemizde ne yazık ki çok ciddi bir sağlık sorunu olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Türkiye'de yapılan çalışmalar ışığında yaklaşık 5 milyon kişinin (nüfusun yaklaşık % 7'si) bu hastalığa
sahip olduğu bilinmektedir. Gene yapılan çalışmalar göstermektedir ki, sağlıksız beslenme, hareketsizlik,
yüksek tansiyon, gizli şeker vb. risk gruplarının etkisiyle hastalık oranı giderek artmaktadır.

Belkide, marjinal
vakaların dışında, hastalığın (başlangıç aşamasında)bir ölüm riski taşımaması nedeniyle,
hastalığa, bazı yiyecek gruplarını (şekerden imal edilmiş tatlı, içecek vs) tüketememe
hastalığı olarak bakılmaktadır. Oysa şeker hastalığı her yaştan herkesi ilgilendiren bir sağlık sorunudur. Hamilelikte şeker hastalığı, annenin olduğu kadar çocuk içinde ciddi bir riskdir. Çocuklarda şeker hastalığı bulunma riskini, ebeveynlerinin birinde veya her ikisinde bulunması, bunlarda olmasa bile, aile büyüklerinde (dede, babaanne vs) bu hastalığın geçmişi bulunması artırmaktadır.Bu bakış açısı, ne yazık ki, hastalığın ilerlemesi ile
birlikte, vücudun bir çok organında çok ciddi ve geri dönülemez harabiyetlere sebep
olmaktadır.

Şunu unutmamak gerekir ki, diabet teşhisi konulmuş bir kişinin yapabileceği
en önemli şey, hastalık hakkında olabildiğince bilinçlenmektir. Çünkü, bu bilinçlenme
hastalığın kontrol altında tutulmasında en önemli unsur olacaktır. Diabet, hastalığa
yakalanan kişinin hayatının bir parçasıdır ve önemli olan bilinçli bir şekilde onunla
birlikte yaşamayı öğrenmektir. Şifalı bitkiler ile diyabet tedavisi gibi yöntemlerle zaman kaybetmek kişiye,
kendi sağlığı açısından çok pahalıya mal olabilir. Şimdi isterseniz, şeker hastalğı (diabet)'nın ne olduğuna
bir göz atalım.

Akne tedavisi Sivilce tedavisi ilaç ve krem ile sivilcelerin tedavisi

Genel hatlarıyla cildimizi, sivilcenin ve aknenin nasıl oluştuğunu gördükten sonra, şimdide sivilce ve akne tedavisinde kullanılan uygulamalara göz atabiliriz. Sivilce tedavisini genel anlamda iki başlık altında inceleyebiliriz.

Birincisi, topikal (cilt yüzeyine uygulanan) uygulamalar ( krem, losyon), ikincisi ise ağızdan (oral) alınan ilaçlardır (Antibiyotikler, doğum kontrol hapları). Topikal uygulamalarda amaçlardan biri Propionibacterium acnes diye bilinen ve sivilce oluşumunda görünen bakteriyi etkisiz hale getirmek, diğeri ise, daha önce bahsettiğimiz gibi, gözeneklerin dolması ile sonuçlanan sivilce oluşum evresini, gözeneklerin dolmasını engeleyerek önlemektir. Ancak, topical uygulamalardan bir tanesi olan Accutane’a dikkatinizi çekmek istiyoruz. Accutane kullanımı ile çok iyi sonuçlar alınsa da, çok ciddi yan etkilerinin (karaciğer ve göz üzerinde) olduğu bilinmelidir. Özellikle hamiler tarafından kullanımı kesinlikle yapılmamalıdır. Tedavi bitiminde bile, çocuk yapmak isteyenlerin hekim tarafından söylenen süreyi mutlaka beklemeleri gerekmektedir. Ağızdan alınan antibiyotiklerde de amaç Propionibacterium acnes adlı bakteriyi etkisiz hale getirmektir. Sivilce tedavisinde kullanılan başka bir oral ilaç doğum kontrol haplarıdır. Bu haplar hormonları düzenleyerek bize sivilce tedavisinde yardımcı olmaktadırlar. Ancak bunlarında yan etkileri olduğu gibi mutlaka doktor gözetiminde ve gerekli tahliller neticesinde kullanılmalıdırlar. Bütün bunlardan sonra, özet olarak şunu söyliyebiliriz ki, sivilce tedavisi mümkün bir problemdir. En doğrusu bir dermatoloğa gidip, onun gözetiminde tedavi edici sürece vakit geçirmeden başlamaktır.

Sivilce ve Akne nedir, Ciltte nasıl oluşur?

Cildimizin yüzeyinde Stratum Korneum diye bilinen bir tabaka bulunmaktadır. Bu tabakada protein açısından zengin (keratin) hücreler bulunur . Aslında bu tabakanın oluşmasında, cildimizin orta tabakasında oluşan canlı hücrelerin zamanla ( yaklaşık 3-4 hafta) ölerek birikmesi sebep olur. Bu tabakanın hemen altında Staratum Bazale olarak bilinen katman bulunur. Burada devamlı olarak yeni hücreler üretilir. En alt tabakada ise Dermis bulunmaktadır.

Çoğumuzun bildiği gibi cildimizinde gözenekler (folikül) vardır. Gözeneklerin her biri, kabaca bir tüp boru şeklinde dermise kadar uzanır. Gözeneklerin çevresinde küçük yağ bezleri bulunur ve Sebum denilen vücudumuza özel bir yağ üretirler. Bu vücudumuza ait özel yağ, üretildikten sonra gözeneklerden yukarı cildin yüzeyine doğru çıkarlar. Yukarıda anlattığımız gibi Stratum Korneum’a ulaşan ölü hücrelerin sağlıklı bir ciltte ciltten ayrılması (düşmesi) gerekmektedir. Birçok dermatolog, probleme, keratinin vücudumuzda üretilen Sebum (yağ) ile birleşerek gözeneklerin tıkanmasının sebep olduğunu düşünmektedir. İşte sivilcelere neden olan sebeplerden en önemlisi budur. Bu sürece Propionibacterium acnes adı verilen bir bakteride katılmaktadır. Bu bakterinin çoğalması sonucunda iltihaplanma oluşumu artar.İltihap içermeyen ve rengi koyu kahverengi ile siyah arasındaki oluşuma akne adı verilmektedir. Bu rengi almasındaki faktör, yağın hava ile okside olmasıdır. Sivilce oluşumunda stres ve hormonal dengenin çok önemli olduğu düşünülmektedir. Kadınların regl döneminde sivilcelerinin oluşmasında bu hormonal değişkenliğin sebep olduğu söylenebilir. Aynı şekilde buluğ çağında sık görülen sivilcelerin de sebebi gene bu hormonal değişkenliktir.

Peki sivilcelerle karşılaştığımızda nasıl davranmalıyız? Cildimizin yüzeyi adeta bir kalkan görevi yaparak bizi bakterilerden korumaktadır. Tamamen kendine özgü bir yapısı vardır. Belki de pek çok kozmetik reklamında duyduğunuz pH 5.5 değeri, cildimizin kendine özgü yapısıdır. Peki bu değerin önemi nedir? Cildimizdeki bu doğal değer bozulduğunda cildimizin bakterilere karşı savunması zayıflayacak ve bakteri üremesi artabilecektir. Bu sebeple, sivilce tedavisinde önemli ayaklardan birisi, ilkönce cilt tipimizi tespit etmek ve cildimize uygun temizleyiciler kullanmamamız olacaktır. Klasik sabun kullanımı cildimizin kendine has pH değerini bozduğu için kesinlikle önerilmemektedir.

Akne ve Sivilceler

Günümüzde ister erkek ister kadın ister genç veya orta yaşlı olsun pek çok kişide ne yazık ki, cilt problemleri görülmektedir. Cilt problemlerinin başında da sivilce ve akne problemi gelmektedir. Sivilceler için kesin etkili bir ilaç var mıdır? İlacı kullanırsam tamamen bu sorundan kurtulacak mıyım, dermatolog tarafından önerilen bir krem soruna çare olabilir mi veya bu kremi kullanarak sonuç alabilirmiyim gibi sorular mutlaka bu sorunla karşı karşıya olan kişilerin akıllarını meşgul etmektedir.

Akne ve sivilce tedavisi ile ilgili tıp, çeşitli ilaçları geliştirmiştir. Tedavi süresince bütün konularda olduğu gibi en önemli şeylerden birisi konuya bilinçli bir şekilde ve sabırla yaklaşmaktır. Günümüzde pek çok kişi bitkisel çözümlere başvurmakta, bitkilerle yapılacak bir tedavinin daha iyi sonuç vereceğini düşünmektedir. Bitki özlerinde şüphesiz pek çok sorunun çaresi olabilir. Ancak bunları nasıl ve hangi ölçülerde kullanacağımız son derece önemlidir.

Özellikle ergenlik döneminde sivilce ve akne problemi sadece kişinin estetik görünüşünü tehdit etmekle kalmayıp, tedavi edilmediği takdirde psikolojik problemlere de yol açabilmektedir. Şüpheniz hiç kimse yüzünde sivilce izi kalmasını istemez, akne oluşumundan sonra oluşan lekeler ve sivilce izlerini kapatmak için estetik cerrahi uygulatmayı düşünen kişiler bile vardır. Ayrıca burunda, alında, çenede görünen bir sivilce veya bunlardan dolayı oluşmuş bir leke, kişinin geçireceği özel bir gün, randevu, toplantı gibi, kişiler için önemli anlarında, adeta kabusa çevirebilir. Peki, birçok insanın hayatını bu denli etkileyen bu olumsuzluğa ne sebep olmaktadır? Sivilce ve aknelerden kurtulmak mümkün müdür? Sitemizde bu konuyu anlatmaya çalışacağız. İsterseniz buna önce cildimize ve onun katmanlarına bir göz atarak başlayalım.

Migren ve Depresyon

Sık sık tekrarlanan ve uzun süren bu dayanılmaz durum kişiyi adeta köşeye sıkıştırır.
Sosyal hayatının alt üst olması, hatta aile içindeki görevlerinin aksaması, işine
konsantre olamaması onu depresyona itebilir.

Diğer tedavisi uzun bir sürece yayılan
hastalıklarda olduğu gibi, migren kabul etmek gerekir ki, zor bir sağlık sorunudur.
Diğer hastalıklarda olduğu gibi, migren atakları yaşayan kişinin mümkün olduğu
kadar hastalık hakkında bilgilenmesi ve mutlaka bir uzman hekimin yönlendirmesi
ile hayatına devam etmesinin doğru olacağı gerçeğidir.

Migren hakkında şu unutulmamalıdır ki, bu kişiye
özel bir hastalıktır. Herne kadar tek bir isim altında toplansa bile sizin migreniniz
diğer kişilerin migreninden farklılık gösterebilir. Alınabilecek basit ve etkili yöntemlerin
olduğu unutulmamalıdır.

Migrenin Tedavisi, Migren Tedavisi

Klasik manada anladığımız bir tedavi şekli bulunmamaktadır. Yani anlatmak istediğimiz
şey şu ilaçları şu kadar süre kullan, migrenin geçecek ve tamamen iyileşeceksin anlamında
bir tedavisinin olmamasıdır.

Tedavi anlamında genel olarak yapılan şey ağrıyı azaltmak
ya da ortadan kaldırmaktır. Ancak bu migreni olan kişinin tekrar migren atağı ile karşı karşıya
gelmeyeceği anlamına gelmemektedir. Bazı migren hastaları uzun süreler migren ağrıları
çekmedikleri ancak birgün aniden ağrının ortaya çıktığını beyan etmektedir.


İlaç alımında altı önemle çizmek istediğimiz konu, kesinlikle gelişigüzel ilaç alınmaması
gerektiğidir. Eğer teşhis edilmiş bir migren hastası değilseniz, ve baş ağrılarından yakınıyorsanız,
mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurup, baş ağrınızın kaynağını tespit ettirmeniz yapılacak en doğru davranıştır. Unutmayın, başka ciddi sebeplerden oluşan bir baş ağrısı olabilir ve siz sadece
ağrı kesiciler alarak, sağlığınızı ciddi risk altına sokabilirsiniz.

Migreni Tetikleyen Unsurlar, Migreni Tetikleyen Unsurlar Nelerdir?

Önceki başlıkta bahsedildiği gibi, vücudumuzun düzenli bir şekilde çalışabilmesi için
psikolojik durumumuzun da sağlıklı olması gerekmektedir. Bu durumu en olumsuz
etkileyen faktörlerin başında şüphesiz stres gelir.

Stres altında kaldığımız
durumlar, bu ister iş yaşamımızdaki zorluklar yüzünden olsun, ister bir
arkadaşımızla aramızdaki tartışma ve anlaşmazlıkdan olsun, genel sağlığımızı
olumsuz etkilediği gibi, migrenide tetiklediğide düşünülmektedir.

Bilinmektedir ki,
stres dolaşım sistemimizi negatif etkilemeden tutun, hormonal dengemizin bozulmasına
kadar pek çok süreçte kendini göstermektedir.

Strese ek olarak, bazı yiyeceklerin
gene migreni aktive ettiği (tetiklediği) düşünülmektedir. Bunları, çay ve kahvenin
fazla kullanımı, süt ve bazı süt ürünlerinin (tereyağ, peynir) tüketilmesi, çikolata
ve çikolata kullanılan ürünlerin tüketilmesi, domates, portakal ve alkol alımı
(özellikle şarap) şeklinde sıralayabiliriz ancak bu listeye kişilere bağlı olarak
diğer bazı besinleri eklemekde mümkündür.

Sıgara kullanımıda veya sıgara içilen
ortamlarda bulunmak migren ataklarına sebep olabilir. Bunların yanında uyku düzenindeki
değişiklikler veya uykusuzlukda migreni olan kişiler için tetikleyici görevi üstlenebilmektedir.

Şüphesiz pek çok sağlıklı insanı da rahatsız eden, göze direk gelen ışık kaynakları, aşırı ses
çıkartan müzik sistemleri, havasız mekanlar, ağır kokularda diğer unsurlar arasında
sayılabilir.

Ayrıca özellikle bayanlar için hormonal dengenin değiştiği evreler ile
hormonal dengeye direk etki eden ilaçların (doğum kontrol hapları) migren arasında
bir ilinti olabileceği düşünülmektedir. Migreni olan bayanların bu
günlerde stresten daha uzak kalmaya çalışmaları, mümkünse sevdikleri işlerle uğraşmaları
onlara yardımcı olabilir.

Şüphesiz olumsuz hava koşulları (aşırı sıcak, soğuk)
bütün insanları etkilesede, migren üzerinde tetikleyici olabildikleri sanılmaktadır.
Bu yüzden migrene sahip kişilerin ani hava değişimleri ile hava akımları için daha
dikkatli olmaları gerekmektedir. Bazı migren hastalarının yoğun fiziksel aktivite
(aerobik, jimnastik gibi sporlar veya diğer spor etkinlikleri, ev temizliği vb.) sonrasında
migren ağrılarının başladığını söylemektedirler.

Son olarak migreni olan kişilerin
beslenmesine özen göstermesi ve mümkün olduğu kadar düzenli yemek yemeleri, aşırı yemekten
kaçınmaları önerilebilir. Uzmanlar, açlığında yukarda sayılan unsurlardan birisi olduğu
düşünmektedirler.

Migren Ağrısı Nasıldır, Migren Hakkında Bilgiler, Migren Hastalığı

Belkide migren ağrısını diğer baş ağrılarından ayıran önemli fark, ağrıya diğer
bazı semptomlarında eklenmesi diyebiliriz.


Zonklayıcı (şiddetli) bir baş ağrısı,
özellikle başın bir bölgesinde olması, ağrının genellikle gözü çevrelemesi, özellikle
ışığa, bazı kokulara, sese karşı hassasiyet, görmede yanıp sönen veya uçuşan ışıklar,
gölgeler olması, vücudun bazı bölgelerinde hissizlik (el, yüz, kol ), migren ağrısının şiddeti ile
paralel mide bulantısı migrenin en belirgin özelliklerindendir.

Bazı kişilerde ağrı ense
bölgesinde başlayıp bütün baş bölgesinde hissedilen bir ağrıdır.Bu süreçte kişi, sosyal
hayatından nerdeyse tamamen kopar. Genellikle karanlık ve sessiz bir odada kalmak
isteyebilir.

6 Kişiden biri Migren Hastası

Hayatımızın değişik evrelerinde değişik sağlık
problemleri ile karşılaşabiliriz. Bunların bir kısmı
vücudumuzun kendini kendini onarması ve iyileştirmesi ile geçer.

Bazı hastalıklarda ise vücudumuzun dışardan müdaheleye
ihtiyaç duyması sebebiyle, ilaç, ameliyat vs. gibi tıbbi tedbirlere
başvurur ve vücudumuza verilen tıbbi destek
sayesinde hastalıkla mücadele eder ve iyileşiriz.





Şüphesiz organlarımızın
belirli bir çalışma prensibi vardır ancak bu tamamen mekanik bir süreç
değildir. Çünkü insan hayatında birde psikolojik faktör vardır. Hastalıklar
hayatımızı olumsuz yönde etkiler. Yaşam kalitemizi bozarak, sosyal ve iş
yaşantımızda perfonmansımızın ve motivasyonumuzun düşmesine sebep olur.
Yukarda zikredilen şekilde ve toplumumuzda ortalama 6 kişinden birinde
görülen bir sağlık problemi olan migren ne yazık ki, ülkemizde oldukca yaygındır.


Birçoğumuz baş ağrısının nasıl bir şey olduğunu biliriz. Ancak pek çok
insan migren ağrısının nasıl birşey olduğu hakkında bilgi sahibi değildir.
Çoğu kişi, çevresinde migren sahibi kişinin sanki sadece başının ağrıdığını
ve bir müddet sonra bunun geçeceğini düşünür. Oysa migren çoğu kişinin
düşündüğünün tersine çok daha komplike bir problemdir. Ancak burda hatırlatmadan
geçemiyeceğimiz bir olgu, her baş ağrısı migren değildir veya migren ile ilişkili
değildir. Pek çok sebepten ötürü insanlar baş ağrısı çekebilir. Öğneğin stresli
bir süreçten geçiyorsak, fiziksel anlamda yoğun bir gün yaşamışsak, görme ile
ilgili sorunlar yaşıyorsak, regl dönemlerinde, boyun veya omurlarda yaşanan
(romatizma vs.) problemlerde. Bu listeyi uzatmak mümkündür ancak sitemizde migreni
büyüteç altına alacağımız için, isterseniz migren ağrısı nasıldır ona bir bakalım.

iyi Kolestrol - Kötü Kolestrol, Kolestrol hastalıkları, Kolestrol hastlıgı, Kolestrol hastalığı özellikleri

Aslında çoğumuzun bildiğinin aksine, kolestrol büyük oranda vücudumuzda üretilmektedir. Vücudumuzun gelişmesinde rol oynar. Bitkisel kökenli besinlerde kolestrol bulunmaz. Kötü
kolestrol(LDL) terimi, ingilizce "Low Density Lipoprotein"den gelmektedir ve aslında ona
böyle kötü bir sıfat eklenmesinin sebebi, kanımızdaki yüksek LDL seviyesi ile kalp ve damar
hastalıkları arasındaki bağlantıdır.

Kanımızda LDL kolestrol seviyesi ne kadar yüksekse
o kadar risk altındayız demektir. LDL kolestrol, damarlarda plak(tortu) oluşumuna sebep olarak

kan akışını engeller veya azaltır. LDL kolestrol, kalp krizine veya felce sebep olabilir.

İyi kolestrol (HDL) ise, High Density Lipoprotein kelimelerinin kısaltmalarıdır.

İyi kolestrol (HDL) adeta yolların (damarların) açık kalması için sürekli olarak kötü kolestrol (LDL) ile mücadele halindedir ve onun kötü etkilerini (damarlarda plak oluşumu) azaltmaya
çalışır.

Unutmayalım ki, beslenmemiz ile kalp-damar sağlığımız doğrudan etkileşim içindedir.
Doymuş (hayvansal) ve katı(margarin) yağlardan uzak durmamız, alınabilecek en iyi tedbirdir.
Ayrıca, doğru egzersiz ve spor yapmakla, iyi kolestrol (HDL) seviyemizi yükseltebiliriz.
Böyle davranarak kötü kolestrole karşı yapılan savaşta başarıya ulaşma şansımız artacaktır.

Kalp Hastalıkları Nelerdir? Kalbin Hastalıkları

Kalbimizi tehdit eden en başta unsurlardan biri Kroner Ateroskleroz(damar sertliği)'dur.
Kalbin kendi beslenme ve oksijen ihtiyacını karşılamak için var olan kendi damarlarında (kroner arter) kolesterol vb. sebepler yüzünden oluşabilecek darlık ve tıkanıklar, ölümle sonuçlanabilecek çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Sağlıklı bir şekilde oksijen alamayan kalp kasının kasılma gücü, daralma veya tıkanıklığın ciddiyetine göre sekteye uğramaktadır.Bu
yüzden, kalp damar sağlığımızı koruyacak beslenme alışkanlkları edinmemiz son derece
önemlidir. Yüksek Tansiyon hastası olmamız, sıgara kullanmamız, stresli bir yaşam sürmemiz, genetik olarak kalp hastalıklarına yatkın olmamız(ailemizde daha önce kalp hastalğı yaşayan kişilerin bulunması), şeker hastası olmamız, aşırı kilolu ve hareketsiz bir yaşam tarzına sahip olmamız gibi olumsuz etkenlerin birine veya birden fazlasına sahip olmamız kalp sağlığımızı tehdit eden unsurlardır.

Kalp hastalığı genellikle yetişkinler için düşünülsede,
ne yazık ki, çocuklarda risk altındadırlar. Doğuştan gelen kalp hastalıkları dışında, basit
müdahale ve bilinçli davranış ile çocuk ve gençlerde görülen ateşli eklem romatizmasının
kalbe verebileceği tahribatın önüne geçilebilir. Bunun için, çocuklarda ve gençlerde görülen
boğaz enfeksiyonu sırasında mutlaka doktora başvurmak gerekmektedir. Yapılacak boğaz kültürü
sonrasında verilecek antibiyotik, mutlaka doktorun verdiği süre boyunca, eksiksiz ve zamanında
kullanılmalıdır. Ne yazık ki, kalp kapakcıklarını etkileyen bu hastalık, gerekli önlemler
alınmazsa, sonunda ameliyata kadar gidebilmektedir.

Kalp Nasıl Çalışır?

Peki kalp neden kasılıp, kan pompalar? Bunun sebebi kalp içindeki çok hassas elektrik akımından kaynaklanmaktadır. Sinüs düğümü adı verilen bir bölgeden başlayan bu elektrik sinyalleri, kalbimizin dakikada ortalama 60-80 kez atmasına sebep olur. Bu atım hızı, heyecan, egzersiz vb. bağlı olarak artabilir. Kalbimizdeki elektirik akımı mükemmel bir zamanlama ile oluşmaktadır ki, bu kalbimizin değişik bölümlerinin kasılmasına sebep olur. Bu çok küçük ölçekli elektrik akımlarını ölçerek, kalbimizin durumu hakkında önemli bilgiler elde edilebilir.

Kalbimizin elektrik iletilerinde olabilecek en ufak bozukluklar, çarpıntı veya daha ciddi sorunlara yol açabilir. Kalbimizinde diğer organlarımız gibi beslenmeye ve oksijene ihtiyacı vardır. Kalbin kendine has bir damar sistemi bulunur ama bunları ana olarak iki ana başlığa indirgemek yanlış olmaz. Bunlar, sağ ve sol kroner arterlerdir. Sağ ve sol kroner arterlerden ayrılarak devam eden küçük dallarla birlikte kalp, bölüm bölüm beslenir ve oksijen ihtiyacı karşılanır.

Kalbimizin, dolayısıyla kendi sağlığımızın korunması, kalbi besleyen damarların sağlığı ve açık olmasıyla direkt olarak ilintilidir ve hayati önem taşır. Kalp ile birlikte dolaşım sistemimizin birbirini tamamlayan sistemler olduğunu daha önce belirtmiştik. Vücudumuzda iki türlü dolaşım sistemi vardır. Bunlar, küçük ve büyük dolaşım sistemleri olarak adlandırılırlar. Küçük dolaşım sistemi, organlarımız tarafından kullanılmış ve oksijen açısından yetersiz kan, akciğerlerde yeniden oksijen açısından zenginleştirilmek üzere kalbin sağ bölümü kullanılarak gönderilmesinden oluşur. Büyük dolaşım sisteminde ise, akciğerlerimizde oksijen ile zenginleşmiş kan, organlarımızın kullanımı için bütün vücuda gönderilmektedir.

Kalp nedir, Kalbin yapısı nasıldır, Kalbin Yapısı, Kalp Hastalıkları

Bütün organlarımızın ihtiyaç duyduğu oksijen, besin ve diğer bileşenleri (kan yoluyla) vücudumuza dağıtımını başlatan ve bu süreci devam ettiren organımızdır kalp. Bütün hayatımız süresince görevini mükemmel şekilde yerine getirir. Kalp, öyle ilginçtir ki dinlenmesini bile çalışırken yapmak durumundadır.

Yetişkin bir insanın kalbi, yaklaşık olarak 250-340 gr arasındadır. Kabaca, yumruğumuzu sıktığımızda yaklaşık olarak kalbimizin ne kadar olduğunu görebiliriz. Ancak kalbin hacmi (herhangi bir kalp hastalığı dışında) cinsiyete, kişinin yaptığı işe, sporla uğraşıp uğraşmadığına göre değişmektedir. Unutmamak gerekir ki, kaslı yapısıyla kalp, diğer kas gurupları gibi gelişmekte ve güçlenmektedir.

Şüphesiz ki kalp ve dolaşım sistemimiz bir bütündür. Kalp dışında, dolaşım sistemimizde, atardamar(arter), toplardamar (ven) ve kılcaldamarlar vardır. Kalp dört bölümden oluşur, bunlar; Sağ ve sol atrium, gene sağ ve sol ventrikül'lerdir. Kalp inanılmaz hassaslık ve uyumla çalışır. Kalpte ayrıca odacıklar arası kan akımını sağlayan kapakcıklar bulunmaktadır. Bunlar, triküspit, mitral, pulmoner ve aort kapaklarıdır. Mitral kapak sol atrium ve sol ventrikül arasında, triküspit kapak, sağ atrium ile sağ atrium arasında, pulmoner kapak, pulmoner arter ile sağ ventrikül arasındadır. Aort kapağı ise sol ventrikülden tek taraflı kan akışını sağlamaktadır. Kalbin çevresinde koruyucu, perikard denilen bir zar bulunur.