19 Eylül 2008 Cuma

Penisin Yapısı ve İşlevi - Erkek Cinselliği

Distan bakildiginda, erkek cinsel organlari; penis ve er bezlerinden (testisler) ibarettir. Er bezleri, skrotum dedigimiz torba seklinde bir deri ile sarili olarak penisin iki yaninda


sallanirlar. Büyüklük ve biçimleri farkli olabilir, biri daha asagida veya daha küçük olabilir. Er bezleri, erkeklik hormonlarinin ve spermlerin yani erkek üreme hücrelerinin yapildigi yerdir. Her er bezinde üretilen sperm hücreleri , epididim dedigimiz bir demet olusturur, birer sperm kanali (vas deferens) ile prostat bezine gelir, burada sperm hücreleri meni keseleri (vesiküla seminalis) ve prostat bezinde üretilen meni denilen yardimci sivilarla karisarak bosalma kanallari ile penise iletilir.

Penis , bas, gövde ve taban bölümlerinden olusan kemiksiz bir organdir. Disini çevreleyen deri, ince , duyarli ve esnektir . Bu gevsek deri dokusuyla kapli penisin büyük kismi, süngersi doku ve kan damarlari sebekesinden olusur. Cinsel uyarilma sirasinda, bu damarlarin kanla dolmasi sonucu penis büyür ve sertlesir. Sekilde de görüldügü gibi, penisin içinde uzanan üretra ; hem idrar hem de üreme yollarinin bosaltim kanalidir . Bu kanal penis basindan ufak bir delikle disari açilir. Erkek cinsel istek duydugunda, bedensel veya psikolojik bir engel yoksa, düzenli fizyolojik olaylar halinde cinsel yanit olusur.

Cinsel uyarilma sirasinda, bedensel degisiklikler olur; kan dolasimi hizlanir , kalp atimi ve kan basinci yükselir , solunum hizlanir, kas gerginligi artar . Cinsel organlarin durusu degisir , penis içindeki damarlar kanla dolar , penis büyür ve sertlesir . Cinsel etkinlik süreci boyunca, cinsel istek azalmasa da, sertlesme zaman zaman azalabilir , kaybolabilir , cinsel uyarilma devam ederse penis yeniden sertlesir. Bu sirada erkek sertlesme kaybindan kaygilanirsa , cinsel istek ve uyarilma devam etmesine ragmen, psikolojik engel nedeniyle sertlesme yeniden olusmayabilir .

Her erkek, zaman zaman geçici sertlesme zorluklari yasar. Çogu erkek bundan kaygi duymaz ve herhangi bir sorun olusmaz. Bazi erkeklerde ise, sertlesmenin olup olmamasi, sürüp sürmemesi konusunda kalici bir kaygi olusur, böylece sertlesme bozukluklari gelisir.

Uyarilmanin en yüksek noktasinda orgazm ortaya çikar. Erkek orgazmi , iç ve dis cinsel organlardaki kaslarin ritmik kasilmalari ile olusur, bu sirada penisten spermleri tasiyan meni fiskirir ve buna zevkli duyumlar eslik eder. Orgazmdan sonraki çözülme asamasinda, bedensel islevler ve cinsel organlar, uyarilma öncesi durumlarina dönerler. Erkekler bosaldiktan hemen sonra, cinsel ilgilerini kaybederler , cinsel yanit veremeyecekleri fizyolojik bir dönem vardir.

Bu yanitsiz dönemde, cinsel istek duymazlar, cinsel olarak uyarilamazlar, hatta uyarilmak istemezler , penis yeniden sertlesemez. Bu tamamen normal, fizyolojik bir durumdur. Bu yanitsiz dönem, birkaç dakika veya saatlerce sürebilir. Erkekten erkege, ayni erkek için günden güne degisiklik gösterebilir. Erkegin yasi ilerledikçe, yanit veremeyecegi süre uzayacaktir .

Erkek cinsel islevinin iki temel bölümü vardir: Penisin sertlestigi cinsel uyarilma ve meninin bosaldigi orgazm . Bu iki bölüm, sinir sisteminin farkli bölümlerince yönetilir. Bu yüzden de bedensel veya psikolojik nedenlerle bir bölümü ilgilendiren aksakliklar ortaya çiktiginda, diger bölüm saglam kalabilir.

Doğurganlık İle Çekicilik Orantılı - Cinsel Haberler

İngiliz bilimadamlarına göre, doğurganlığı yüksek kadı


nlar daha çekici görünüyor.

LONDRA - İngiltere''deki St. Andrews Üniversitesi''ne mensup bir grup bilimadamı tarafından yapılan araştırmalar, erkeklerin, doğurganlığı ve östrojen seviyesi yüksek kadınları daha çekici bulduklarını ortaya koydu.

Yapılan çalışmalar, östrojen (kadınlık hormonu) oranı yüksek olan kadınların yüzlerinin daha hoş olduğunu ve karşı cinsin ilgisini daha çok çektiğini gösterdi. Bilimadamları pudra, fondöten gibi makyaj malzemelerinin bu etkiyi azalttığı uyarısında bulundu.

Araştırmada erkeklere, kadınların yüzlerindeki çekicilik, sağlıklılık ve kadınsılık gibi özellikleri soruldu.

Bilimadamları, kadının doğurganlığının yüzüne yansıdığını, erkeklerin östrojen ve doğurganlığı yüksek kadınları daha çekici bulduklarının anlaşıldığını kaydettiler.

Östrojenin özellikle kadının gelişme çağında etkili olduğunu, kemik gelişimi ve cildin yapısını etkilediğini belirten bilimadamları,”Östrojen oranı yüksek olan kadınlarda çok daha çekici bir kemik yapısı ve güzel bir cilt oluşuyor” dediler.

Yumurtalık Kistleri - Zührevi Hastalıklar

Yumurtalık hastalıkları kısırlık nedeni olabilen hastalıklardan, çok basit ve kendiliğinden geçen fonksiyonel kistlere ve tanıda gecikmenin kadının hayatına mal olabilecek over kanserlerine kadar pek çok problem geliştirebilir. Karın boşluğunda olduğu için


bazen geç bulgu verebilir. Yumurtalıklar sadece muayene değil mutlaka ultrasonografi ile değerlendirilmelidir.Karın ağrısı, adet ağrıları, cinsel birliktelikte ağrı, mesane veya makata baskı hissi, sık idrara çıkma, adet düzensizliği durumunda jinekolojik muayene ve pelvik ultrasonografi uygulanmalıdır.

Kadınlarda şikayetleri olmasa da altı ayda bir jinekolojik muayene yaptırmasını öneren Memorial Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr Dr.Figen Taşer Güney "Yumurtalık Hastalıkları" ile ilgili şu bilgileri verdi:

Yumurtalıklar(overler) karın boşluğunda rahmin iki tarafında bağlarla serbest olarak asılı duran organlardır. Kadınların doğurganlığını sağlayan yumurta bu organda depolanır.Ayrıca beyinden salgılanan hormonların etkisi ile yumurtalıklardan salgılanan hormonlar, adet düzenini sağlar.

Her ay hormonların etkisi ile yumurtalıklardan yumurtayı içeren küçük bir kist oluşur. Bu kiste folikül denir.Yumurta büyüyen folikülden atılır ve sperm ile buluşursa oluşan embriyo hormonların etkisi ile rahimden oluşmuş dokuya tutunur ve gebelik oluşur. Yumurtalıkta bebeği erken dönemde besleyen bir kist oluşur.Gebelik oluşmamış ise adet kanaması ile son bulur. Folikül kistleri bazen büyüyebilir ve fonksiyonel over kisti denilen ince cidarlı, sıvı ile dolu yapıları oluşturur ve 1 ila 3 ay içinde kaybolurlar.

Yumurtalık kisti yumurtalıkların yüzeyinde veya içinde, içi sıvı ile dolu olan keselerdir. Pek çok bayan hayatının bir döneminde over kisti sorunu ile karşılaşmaktadır. Fonksiyonel over kistleri bazen hiç fark edilmediği gibi, kasık ağrısı, baskı hissi , sık idrara çıkma gibi şikayetlere yol açabilir. Bu kistler yırtılabilir, kendi ekseni etrafında dönebilir veya kistlerin içine kanama olabilir.Bu durumda şiddetli ağrı oluşur.

Kistler değerlendirilirken bazı parametreler dikkate alınmalıdır, yaş, menapoz, kist boyutları ve şikayetler ileri yaşlarda ve menopoz döneminde yani üreme çağı dışındaki bayanlarda kistler olumsuz özellikler taşıyabilir. Fonksiyonel (masum) kistler genellikle üreme çağında oluşur.

Fonksiyonel kistlerin birçoğu şikayete yol açmaz ve muayene sırasında tespit edilirler.Takip edilir 1-3 ay içinde kendiliğinden kaybolabilirler.Doğum kontrol hapları yumurtlamayı baskılayıcı özelliklerinden dolayı tedavide kullanılırlar. Kist içine kanama olduğunda şiddetli ağrı olur, ağrı kesici kullanılarak takip edilebilir.Nadiren yumurta kisti çatlarken damara isabet eder ve batın boşluğuna yumurtlama sırasında kanama olur ise operasyon gerekebilir.Kist yırtılmalarında ani başlayan ağrı oluşur.Kist sıvısı karın organlarını saran periton denilen zar tarafından emilir.Hasta hastane koşullarında takip edilir.Kistler batın boşluğunda asılı duran yumurtalıkların kendi etrafında dönmesine ve yumurtalığın dolaşımının bozulmasına neden olabilirler. Bu durumda da ağrı gelişir.Takip ve gerekirse laparoskopi uygulanmalıdır.

Dermoid Kist: Yumurtalıklarda bulunan germ(üreme) hücrelerinden gelişir. Farklı dokular içerebilir(saç, diş, kıkırdak, kemik, barsak gibi..) Tedavisi cerrahi olarak çıkarılmasıdır.

Bazı kistler de neoplazik(tümoral) özellikler taşırlar. İleri yaşta gelişen, birkaç siklusta geçmeyen ultrasonografide içinde yoğun görünen yapılar, bölmeler içeren, karında sıvı toplanması, kilo kaybı, halsizlik ile beraber olan kistlere şüphe ile yaklaşılır. Bu bulgular varlığında genellikle bir patolog eşliğinde hasta opere edilir. Kist kanser olarak değerlendirilirse kanserin evresine göre sadece yumurtalığın alınması veya rahim ve yumurtalıkların karın zarı(omentum) lenf bezleri ve appendiksin alınması ve ardından ilaç tedavisi gerekebilir.

Çikolata Kisti (Endometriosis): Rahimin iç duvarının yumurtalıklarda yerleşmesidir. Kronik olarak kasık ağrısı adet döneminde ve cinsel beraberlik sırasında ağrıya yol açabilir. Yumurtalıkta oluşan kist erimiş çikolata görüntüsünde olduğu için çikolata kisti olarak adlandırılır ve önemli kısırlık nedenlerinden biridir. Kronik bir hastalıktır ve tekrarlayabilir.Bu kistler tespit edildiğinde çıkarılır ve yeni odakları baskılayıcı tedaviler uygulanır.

Polistik Over: Yumurtalıkların cidarında sıralanmış küçük kistler görülür. Hormon dengesinde oluşan değişiklik adet gecikmelerine yol açar.Metabolik problemleri de içerebilir. İnsülin direnci tip2 diyabet, obesite, kalp damar hastalığı riski, kısırlık, gebelikte düşük riski artışı görülebilir.

Tedavi siklus(adet) düzenleme veya çocuk isteğine göre planlanır.

POF (Prematür over yetmezliği): Yirmili veya otuzlu yaşlarda yumurtalık rezervinin azalması ve menopoz gelişimidir. Adetten kesilmesi ile belirti verir. Genetik özellik taşıyabildiği gibi bazen nedeni açıklanamamaktadır. Tedavide hormon replasmanı ile adet sağlanır fakat yumurtlama gelişmediği için çocuk sahibi olamaz.

7 Eylül 2008 Pazar

şeker hastalığı hakkında, Diabetliler İçin Önemli Hususlar

Diabetliler İçin Önemli Hususlar:

Bu konuda söylenebilecek en önemli şey belkide diabet hastasının ilk önce doktorunun
gene kendisi olacağıdır. Ancak buradan doktorunun söylediklerine değil önce kendisinin
düşüncelerine inanacağı sonucu çıkartılmamalıdır. Herşeyden önce doktorunun söylediklerini
kesinlikle önemsemeli ve (şeker hastalığı ilaçları vs.) harfiyen yerine getirmelidir. Şeker hastalığı diyet
ve gene şeker hastalığı beslenme ilişkisi, günümüzde çok iyi bilinmektedir. Diyabet hastaları, risk altında
bulunmaları sebebiyle, böbrek ve göz hastalıkları için uyanık ve bilinçli olmalıdır. Şeker hastalığı tedavi süreci

unutulmamalıdır ki, bütün hayatı kapsayan uzun bir zaman alır.
Onlar için bir başka risk taşıyan şeyde dişeti rahatsızlıkları olabilir. Bu yüzden, heryıl
bir kez check-up yaptırmaları uygun olacaktır. Ancak bunu yaptırmak mümkün değilse, göz,
böbrek ve dişeti rahatsızlıkları için heryıl mutlaka kontrol için doktorlarını ziyaret etmelidirler.

şeker Hastalığı Belirtileri, Diabet Teşhisi

Şeker Hastalığı Belirtileri:


Aşırı yeme, kilo kaybı,

sabah uyanıldığında ve bütün gün süresince bitkinlik,

ciltte kuruluk ve kaşıntı,

aşırı su tüketimi,

görme problemleri(görmede bulanıklık),

yaraların doğal süreçten daha uzun sürelerde iyileşmesi,

ağızda kuruluk hissi,

bayanlarda regl döneminde kesilme,

idrar yolu enfeksiyonları belirtiler arasında sayılabilir

Diabet çeşitleri, şeker hastalığı çeşitleri

Kaç Çeşit Diabet Vardır?


2 çeşit olduğu söylenebilir. Bunlar Tip 1 ve Tip 2'dir.

Tip 1'de vücudumuz ya hiç insülin üretememektedir
veya ürettiği yetersizdir.

Tip 2'de ise vücudumuz insülin üretmekte fakat bunu vücudumuzun ihtiyaçları doğrultusunda
kullanamamaktadır.

Şeker Hastalığı Nedir, Diabet nedir? belirtileri nelerdir?

Şeker Hastalığı Nedir ?

Yaşamımız süresince, hareket etmeye, hareket etmek içinde enerjiye ihtiyacımız vardır.
Enerjimizi besin olarak tükettiğimiz yiyecek ve içeceklerden elde ederiz. Sindirim
süresince aldığımız besinler, çeşitli aşamalardan geçerek parçalanır ve şekere (glükoz)
yani ihtiyaç duyduğumuz enerjiye dönüştürülerek dolaşım sistemimize dahil olur ve kan şekerimiz
yükselir. Kan şekerinin yükselmesi ile birlikte, pankreasımızdan insülin salgılanması
hızlanır. İnsülin, enerji ihtiyacı duyan hücrelerimizin, kandaki şekeri almasına yardımcı
olur, bu sebeple, vücudumuzdaki karbonhidrat metabolizmasının düzenlenmesinde hayati anlamda
önemi olan bir hormondur.

Hücrelerimiz, pankreasımızda üretilen insülin hormonunun
yetersiz kalması durumunda şeker yoksunluğu yaşar. İhtiyaç duyan hücrelerin şeker alamaması
kabaca, yakıtımızın bitmesi anlamına gelmektedir. Bu durum, enerji ihtiyacımızı karşılayamamıza
sebep olmakla birlikte, çok önemli bir problemi daha ortaya çıkarır. Bu, kan şekerimizin
giderek yükselmesidir. Bu durum bir anlamda zehirlenmedir ve hücre harabiyetine sebep olur.
Birçok kişinin göz ardı ettiği, önemli bir tehlikede diabet hastalığının sebep olduğu diğer sağlık problemleridir.
İlerlemiş diabet hastalarında, göz problemleri (katarakt), kalp-damar (tansiyon) ve karaciğer problemleri
görülme ihtimali fazladır.

Şeker Hastalığı ve Şeker Hastası

Şeker Hastalığı Hakkında:

Şeker hastalığı için, şüphesiz bütün dünyada ve ülkemizde ne yazık ki çok ciddi bir sağlık sorunu olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Türkiye'de yapılan çalışmalar ışığında yaklaşık 5 milyon kişinin (nüfusun yaklaşık % 7'si) bu hastalığa
sahip olduğu bilinmektedir. Gene yapılan çalışmalar göstermektedir ki, sağlıksız beslenme, hareketsizlik,
yüksek tansiyon, gizli şeker vb. risk gruplarının etkisiyle hastalık oranı giderek artmaktadır.

Belkide, marjinal
vakaların dışında, hastalığın (başlangıç aşamasında)bir ölüm riski taşımaması nedeniyle,
hastalığa, bazı yiyecek gruplarını (şekerden imal edilmiş tatlı, içecek vs) tüketememe
hastalığı olarak bakılmaktadır. Oysa şeker hastalığı her yaştan herkesi ilgilendiren bir sağlık sorunudur. Hamilelikte şeker hastalığı, annenin olduğu kadar çocuk içinde ciddi bir riskdir. Çocuklarda şeker hastalığı bulunma riskini, ebeveynlerinin birinde veya her ikisinde bulunması, bunlarda olmasa bile, aile büyüklerinde (dede, babaanne vs) bu hastalığın geçmişi bulunması artırmaktadır.Bu bakış açısı, ne yazık ki, hastalığın ilerlemesi ile
birlikte, vücudun bir çok organında çok ciddi ve geri dönülemez harabiyetlere sebep
olmaktadır.

Şunu unutmamak gerekir ki, diabet teşhisi konulmuş bir kişinin yapabileceği
en önemli şey, hastalık hakkında olabildiğince bilinçlenmektir. Çünkü, bu bilinçlenme
hastalığın kontrol altında tutulmasında en önemli unsur olacaktır. Diabet, hastalığa
yakalanan kişinin hayatının bir parçasıdır ve önemli olan bilinçli bir şekilde onunla
birlikte yaşamayı öğrenmektir. Şifalı bitkiler ile diyabet tedavisi gibi yöntemlerle zaman kaybetmek kişiye,
kendi sağlığı açısından çok pahalıya mal olabilir. Şimdi isterseniz, şeker hastalğı (diabet)'nın ne olduğuna
bir göz atalım.

Akne tedavisi Sivilce tedavisi ilaç ve krem ile sivilcelerin tedavisi

Genel hatlarıyla cildimizi, sivilcenin ve aknenin nasıl oluştuğunu gördükten sonra, şimdide sivilce ve akne tedavisinde kullanılan uygulamalara göz atabiliriz. Sivilce tedavisini genel anlamda iki başlık altında inceleyebiliriz.

Birincisi, topikal (cilt yüzeyine uygulanan) uygulamalar ( krem, losyon), ikincisi ise ağızdan (oral) alınan ilaçlardır (Antibiyotikler, doğum kontrol hapları). Topikal uygulamalarda amaçlardan biri Propionibacterium acnes diye bilinen ve sivilce oluşumunda görünen bakteriyi etkisiz hale getirmek, diğeri ise, daha önce bahsettiğimiz gibi, gözeneklerin dolması ile sonuçlanan sivilce oluşum evresini, gözeneklerin dolmasını engeleyerek önlemektir. Ancak, topical uygulamalardan bir tanesi olan Accutane’a dikkatinizi çekmek istiyoruz. Accutane kullanımı ile çok iyi sonuçlar alınsa da, çok ciddi yan etkilerinin (karaciğer ve göz üzerinde) olduğu bilinmelidir. Özellikle hamiler tarafından kullanımı kesinlikle yapılmamalıdır. Tedavi bitiminde bile, çocuk yapmak isteyenlerin hekim tarafından söylenen süreyi mutlaka beklemeleri gerekmektedir. Ağızdan alınan antibiyotiklerde de amaç Propionibacterium acnes adlı bakteriyi etkisiz hale getirmektir. Sivilce tedavisinde kullanılan başka bir oral ilaç doğum kontrol haplarıdır. Bu haplar hormonları düzenleyerek bize sivilce tedavisinde yardımcı olmaktadırlar. Ancak bunlarında yan etkileri olduğu gibi mutlaka doktor gözetiminde ve gerekli tahliller neticesinde kullanılmalıdırlar. Bütün bunlardan sonra, özet olarak şunu söyliyebiliriz ki, sivilce tedavisi mümkün bir problemdir. En doğrusu bir dermatoloğa gidip, onun gözetiminde tedavi edici sürece vakit geçirmeden başlamaktır.

Sivilce ve Akne nedir, Ciltte nasıl oluşur?

Cildimizin yüzeyinde Stratum Korneum diye bilinen bir tabaka bulunmaktadır. Bu tabakada protein açısından zengin (keratin) hücreler bulunur . Aslında bu tabakanın oluşmasında, cildimizin orta tabakasında oluşan canlı hücrelerin zamanla ( yaklaşık 3-4 hafta) ölerek birikmesi sebep olur. Bu tabakanın hemen altında Staratum Bazale olarak bilinen katman bulunur. Burada devamlı olarak yeni hücreler üretilir. En alt tabakada ise Dermis bulunmaktadır.

Çoğumuzun bildiği gibi cildimizinde gözenekler (folikül) vardır. Gözeneklerin her biri, kabaca bir tüp boru şeklinde dermise kadar uzanır. Gözeneklerin çevresinde küçük yağ bezleri bulunur ve Sebum denilen vücudumuza özel bir yağ üretirler. Bu vücudumuza ait özel yağ, üretildikten sonra gözeneklerden yukarı cildin yüzeyine doğru çıkarlar. Yukarıda anlattığımız gibi Stratum Korneum’a ulaşan ölü hücrelerin sağlıklı bir ciltte ciltten ayrılması (düşmesi) gerekmektedir. Birçok dermatolog, probleme, keratinin vücudumuzda üretilen Sebum (yağ) ile birleşerek gözeneklerin tıkanmasının sebep olduğunu düşünmektedir. İşte sivilcelere neden olan sebeplerden en önemlisi budur. Bu sürece Propionibacterium acnes adı verilen bir bakteride katılmaktadır. Bu bakterinin çoğalması sonucunda iltihaplanma oluşumu artar.İltihap içermeyen ve rengi koyu kahverengi ile siyah arasındaki oluşuma akne adı verilmektedir. Bu rengi almasındaki faktör, yağın hava ile okside olmasıdır. Sivilce oluşumunda stres ve hormonal dengenin çok önemli olduğu düşünülmektedir. Kadınların regl döneminde sivilcelerinin oluşmasında bu hormonal değişkenliğin sebep olduğu söylenebilir. Aynı şekilde buluğ çağında sık görülen sivilcelerin de sebebi gene bu hormonal değişkenliktir.

Peki sivilcelerle karşılaştığımızda nasıl davranmalıyız? Cildimizin yüzeyi adeta bir kalkan görevi yaparak bizi bakterilerden korumaktadır. Tamamen kendine özgü bir yapısı vardır. Belki de pek çok kozmetik reklamında duyduğunuz pH 5.5 değeri, cildimizin kendine özgü yapısıdır. Peki bu değerin önemi nedir? Cildimizdeki bu doğal değer bozulduğunda cildimizin bakterilere karşı savunması zayıflayacak ve bakteri üremesi artabilecektir. Bu sebeple, sivilce tedavisinde önemli ayaklardan birisi, ilkönce cilt tipimizi tespit etmek ve cildimize uygun temizleyiciler kullanmamamız olacaktır. Klasik sabun kullanımı cildimizin kendine has pH değerini bozduğu için kesinlikle önerilmemektedir.

Akne ve Sivilceler

Günümüzde ister erkek ister kadın ister genç veya orta yaşlı olsun pek çok kişide ne yazık ki, cilt problemleri görülmektedir. Cilt problemlerinin başında da sivilce ve akne problemi gelmektedir. Sivilceler için kesin etkili bir ilaç var mıdır? İlacı kullanırsam tamamen bu sorundan kurtulacak mıyım, dermatolog tarafından önerilen bir krem soruna çare olabilir mi veya bu kremi kullanarak sonuç alabilirmiyim gibi sorular mutlaka bu sorunla karşı karşıya olan kişilerin akıllarını meşgul etmektedir.

Akne ve sivilce tedavisi ile ilgili tıp, çeşitli ilaçları geliştirmiştir. Tedavi süresince bütün konularda olduğu gibi en önemli şeylerden birisi konuya bilinçli bir şekilde ve sabırla yaklaşmaktır. Günümüzde pek çok kişi bitkisel çözümlere başvurmakta, bitkilerle yapılacak bir tedavinin daha iyi sonuç vereceğini düşünmektedir. Bitki özlerinde şüphesiz pek çok sorunun çaresi olabilir. Ancak bunları nasıl ve hangi ölçülerde kullanacağımız son derece önemlidir.

Özellikle ergenlik döneminde sivilce ve akne problemi sadece kişinin estetik görünüşünü tehdit etmekle kalmayıp, tedavi edilmediği takdirde psikolojik problemlere de yol açabilmektedir. Şüpheniz hiç kimse yüzünde sivilce izi kalmasını istemez, akne oluşumundan sonra oluşan lekeler ve sivilce izlerini kapatmak için estetik cerrahi uygulatmayı düşünen kişiler bile vardır. Ayrıca burunda, alında, çenede görünen bir sivilce veya bunlardan dolayı oluşmuş bir leke, kişinin geçireceği özel bir gün, randevu, toplantı gibi, kişiler için önemli anlarında, adeta kabusa çevirebilir. Peki, birçok insanın hayatını bu denli etkileyen bu olumsuzluğa ne sebep olmaktadır? Sivilce ve aknelerden kurtulmak mümkün müdür? Sitemizde bu konuyu anlatmaya çalışacağız. İsterseniz buna önce cildimize ve onun katmanlarına bir göz atarak başlayalım.

Migren ve Depresyon

Sık sık tekrarlanan ve uzun süren bu dayanılmaz durum kişiyi adeta köşeye sıkıştırır.
Sosyal hayatının alt üst olması, hatta aile içindeki görevlerinin aksaması, işine
konsantre olamaması onu depresyona itebilir.

Diğer tedavisi uzun bir sürece yayılan
hastalıklarda olduğu gibi, migren kabul etmek gerekir ki, zor bir sağlık sorunudur.
Diğer hastalıklarda olduğu gibi, migren atakları yaşayan kişinin mümkün olduğu
kadar hastalık hakkında bilgilenmesi ve mutlaka bir uzman hekimin yönlendirmesi
ile hayatına devam etmesinin doğru olacağı gerçeğidir.

Migren hakkında şu unutulmamalıdır ki, bu kişiye
özel bir hastalıktır. Herne kadar tek bir isim altında toplansa bile sizin migreniniz
diğer kişilerin migreninden farklılık gösterebilir. Alınabilecek basit ve etkili yöntemlerin
olduğu unutulmamalıdır.

Migrenin Tedavisi, Migren Tedavisi

Klasik manada anladığımız bir tedavi şekli bulunmamaktadır. Yani anlatmak istediğimiz
şey şu ilaçları şu kadar süre kullan, migrenin geçecek ve tamamen iyileşeceksin anlamında
bir tedavisinin olmamasıdır.

Tedavi anlamında genel olarak yapılan şey ağrıyı azaltmak
ya da ortadan kaldırmaktır. Ancak bu migreni olan kişinin tekrar migren atağı ile karşı karşıya
gelmeyeceği anlamına gelmemektedir. Bazı migren hastaları uzun süreler migren ağrıları
çekmedikleri ancak birgün aniden ağrının ortaya çıktığını beyan etmektedir.


İlaç alımında altı önemle çizmek istediğimiz konu, kesinlikle gelişigüzel ilaç alınmaması
gerektiğidir. Eğer teşhis edilmiş bir migren hastası değilseniz, ve baş ağrılarından yakınıyorsanız,
mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurup, baş ağrınızın kaynağını tespit ettirmeniz yapılacak en doğru davranıştır. Unutmayın, başka ciddi sebeplerden oluşan bir baş ağrısı olabilir ve siz sadece
ağrı kesiciler alarak, sağlığınızı ciddi risk altına sokabilirsiniz.

Migreni Tetikleyen Unsurlar, Migreni Tetikleyen Unsurlar Nelerdir?

Önceki başlıkta bahsedildiği gibi, vücudumuzun düzenli bir şekilde çalışabilmesi için
psikolojik durumumuzun da sağlıklı olması gerekmektedir. Bu durumu en olumsuz
etkileyen faktörlerin başında şüphesiz stres gelir.

Stres altında kaldığımız
durumlar, bu ister iş yaşamımızdaki zorluklar yüzünden olsun, ister bir
arkadaşımızla aramızdaki tartışma ve anlaşmazlıkdan olsun, genel sağlığımızı
olumsuz etkilediği gibi, migrenide tetiklediğide düşünülmektedir.

Bilinmektedir ki,
stres dolaşım sistemimizi negatif etkilemeden tutun, hormonal dengemizin bozulmasına
kadar pek çok süreçte kendini göstermektedir.

Strese ek olarak, bazı yiyeceklerin
gene migreni aktive ettiği (tetiklediği) düşünülmektedir. Bunları, çay ve kahvenin
fazla kullanımı, süt ve bazı süt ürünlerinin (tereyağ, peynir) tüketilmesi, çikolata
ve çikolata kullanılan ürünlerin tüketilmesi, domates, portakal ve alkol alımı
(özellikle şarap) şeklinde sıralayabiliriz ancak bu listeye kişilere bağlı olarak
diğer bazı besinleri eklemekde mümkündür.

Sıgara kullanımıda veya sıgara içilen
ortamlarda bulunmak migren ataklarına sebep olabilir. Bunların yanında uyku düzenindeki
değişiklikler veya uykusuzlukda migreni olan kişiler için tetikleyici görevi üstlenebilmektedir.

Şüphesiz pek çok sağlıklı insanı da rahatsız eden, göze direk gelen ışık kaynakları, aşırı ses
çıkartan müzik sistemleri, havasız mekanlar, ağır kokularda diğer unsurlar arasında
sayılabilir.

Ayrıca özellikle bayanlar için hormonal dengenin değiştiği evreler ile
hormonal dengeye direk etki eden ilaçların (doğum kontrol hapları) migren arasında
bir ilinti olabileceği düşünülmektedir. Migreni olan bayanların bu
günlerde stresten daha uzak kalmaya çalışmaları, mümkünse sevdikleri işlerle uğraşmaları
onlara yardımcı olabilir.

Şüphesiz olumsuz hava koşulları (aşırı sıcak, soğuk)
bütün insanları etkilesede, migren üzerinde tetikleyici olabildikleri sanılmaktadır.
Bu yüzden migrene sahip kişilerin ani hava değişimleri ile hava akımları için daha
dikkatli olmaları gerekmektedir. Bazı migren hastalarının yoğun fiziksel aktivite
(aerobik, jimnastik gibi sporlar veya diğer spor etkinlikleri, ev temizliği vb.) sonrasında
migren ağrılarının başladığını söylemektedirler.

Son olarak migreni olan kişilerin
beslenmesine özen göstermesi ve mümkün olduğu kadar düzenli yemek yemeleri, aşırı yemekten
kaçınmaları önerilebilir. Uzmanlar, açlığında yukarda sayılan unsurlardan birisi olduğu
düşünmektedirler.

Migren Ağrısı Nasıldır, Migren Hakkında Bilgiler, Migren Hastalığı

Belkide migren ağrısını diğer baş ağrılarından ayıran önemli fark, ağrıya diğer
bazı semptomlarında eklenmesi diyebiliriz.


Zonklayıcı (şiddetli) bir baş ağrısı,
özellikle başın bir bölgesinde olması, ağrının genellikle gözü çevrelemesi, özellikle
ışığa, bazı kokulara, sese karşı hassasiyet, görmede yanıp sönen veya uçuşan ışıklar,
gölgeler olması, vücudun bazı bölgelerinde hissizlik (el, yüz, kol ), migren ağrısının şiddeti ile
paralel mide bulantısı migrenin en belirgin özelliklerindendir.

Bazı kişilerde ağrı ense
bölgesinde başlayıp bütün baş bölgesinde hissedilen bir ağrıdır.Bu süreçte kişi, sosyal
hayatından nerdeyse tamamen kopar. Genellikle karanlık ve sessiz bir odada kalmak
isteyebilir.

6 Kişiden biri Migren Hastası

Hayatımızın değişik evrelerinde değişik sağlık
problemleri ile karşılaşabiliriz. Bunların bir kısmı
vücudumuzun kendini kendini onarması ve iyileştirmesi ile geçer.

Bazı hastalıklarda ise vücudumuzun dışardan müdaheleye
ihtiyaç duyması sebebiyle, ilaç, ameliyat vs. gibi tıbbi tedbirlere
başvurur ve vücudumuza verilen tıbbi destek
sayesinde hastalıkla mücadele eder ve iyileşiriz.





Şüphesiz organlarımızın
belirli bir çalışma prensibi vardır ancak bu tamamen mekanik bir süreç
değildir. Çünkü insan hayatında birde psikolojik faktör vardır. Hastalıklar
hayatımızı olumsuz yönde etkiler. Yaşam kalitemizi bozarak, sosyal ve iş
yaşantımızda perfonmansımızın ve motivasyonumuzun düşmesine sebep olur.
Yukarda zikredilen şekilde ve toplumumuzda ortalama 6 kişinden birinde
görülen bir sağlık problemi olan migren ne yazık ki, ülkemizde oldukca yaygındır.


Birçoğumuz baş ağrısının nasıl bir şey olduğunu biliriz. Ancak pek çok
insan migren ağrısının nasıl birşey olduğu hakkında bilgi sahibi değildir.
Çoğu kişi, çevresinde migren sahibi kişinin sanki sadece başının ağrıdığını
ve bir müddet sonra bunun geçeceğini düşünür. Oysa migren çoğu kişinin
düşündüğünün tersine çok daha komplike bir problemdir. Ancak burda hatırlatmadan
geçemiyeceğimiz bir olgu, her baş ağrısı migren değildir veya migren ile ilişkili
değildir. Pek çok sebepten ötürü insanlar baş ağrısı çekebilir. Öğneğin stresli
bir süreçten geçiyorsak, fiziksel anlamda yoğun bir gün yaşamışsak, görme ile
ilgili sorunlar yaşıyorsak, regl dönemlerinde, boyun veya omurlarda yaşanan
(romatizma vs.) problemlerde. Bu listeyi uzatmak mümkündür ancak sitemizde migreni
büyüteç altına alacağımız için, isterseniz migren ağrısı nasıldır ona bir bakalım.

iyi Kolestrol - Kötü Kolestrol, Kolestrol hastalıkları, Kolestrol hastlıgı, Kolestrol hastalığı özellikleri

Aslında çoğumuzun bildiğinin aksine, kolestrol büyük oranda vücudumuzda üretilmektedir. Vücudumuzun gelişmesinde rol oynar. Bitkisel kökenli besinlerde kolestrol bulunmaz. Kötü
kolestrol(LDL) terimi, ingilizce "Low Density Lipoprotein"den gelmektedir ve aslında ona
böyle kötü bir sıfat eklenmesinin sebebi, kanımızdaki yüksek LDL seviyesi ile kalp ve damar
hastalıkları arasındaki bağlantıdır.

Kanımızda LDL kolestrol seviyesi ne kadar yüksekse
o kadar risk altındayız demektir. LDL kolestrol, damarlarda plak(tortu) oluşumuna sebep olarak

kan akışını engeller veya azaltır. LDL kolestrol, kalp krizine veya felce sebep olabilir.

İyi kolestrol (HDL) ise, High Density Lipoprotein kelimelerinin kısaltmalarıdır.

İyi kolestrol (HDL) adeta yolların (damarların) açık kalması için sürekli olarak kötü kolestrol (LDL) ile mücadele halindedir ve onun kötü etkilerini (damarlarda plak oluşumu) azaltmaya
çalışır.

Unutmayalım ki, beslenmemiz ile kalp-damar sağlığımız doğrudan etkileşim içindedir.
Doymuş (hayvansal) ve katı(margarin) yağlardan uzak durmamız, alınabilecek en iyi tedbirdir.
Ayrıca, doğru egzersiz ve spor yapmakla, iyi kolestrol (HDL) seviyemizi yükseltebiliriz.
Böyle davranarak kötü kolestrole karşı yapılan savaşta başarıya ulaşma şansımız artacaktır.

Kalp Hastalıkları Nelerdir? Kalbin Hastalıkları

Kalbimizi tehdit eden en başta unsurlardan biri Kroner Ateroskleroz(damar sertliği)'dur.
Kalbin kendi beslenme ve oksijen ihtiyacını karşılamak için var olan kendi damarlarında (kroner arter) kolesterol vb. sebepler yüzünden oluşabilecek darlık ve tıkanıklar, ölümle sonuçlanabilecek çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Sağlıklı bir şekilde oksijen alamayan kalp kasının kasılma gücü, daralma veya tıkanıklığın ciddiyetine göre sekteye uğramaktadır.Bu
yüzden, kalp damar sağlığımızı koruyacak beslenme alışkanlkları edinmemiz son derece
önemlidir. Yüksek Tansiyon hastası olmamız, sıgara kullanmamız, stresli bir yaşam sürmemiz, genetik olarak kalp hastalıklarına yatkın olmamız(ailemizde daha önce kalp hastalğı yaşayan kişilerin bulunması), şeker hastası olmamız, aşırı kilolu ve hareketsiz bir yaşam tarzına sahip olmamız gibi olumsuz etkenlerin birine veya birden fazlasına sahip olmamız kalp sağlığımızı tehdit eden unsurlardır.

Kalp hastalığı genellikle yetişkinler için düşünülsede,
ne yazık ki, çocuklarda risk altındadırlar. Doğuştan gelen kalp hastalıkları dışında, basit
müdahale ve bilinçli davranış ile çocuk ve gençlerde görülen ateşli eklem romatizmasının
kalbe verebileceği tahribatın önüne geçilebilir. Bunun için, çocuklarda ve gençlerde görülen
boğaz enfeksiyonu sırasında mutlaka doktora başvurmak gerekmektedir. Yapılacak boğaz kültürü
sonrasında verilecek antibiyotik, mutlaka doktorun verdiği süre boyunca, eksiksiz ve zamanında
kullanılmalıdır. Ne yazık ki, kalp kapakcıklarını etkileyen bu hastalık, gerekli önlemler
alınmazsa, sonunda ameliyata kadar gidebilmektedir.

Kalp Nasıl Çalışır?

Peki kalp neden kasılıp, kan pompalar? Bunun sebebi kalp içindeki çok hassas elektrik akımından kaynaklanmaktadır. Sinüs düğümü adı verilen bir bölgeden başlayan bu elektrik sinyalleri, kalbimizin dakikada ortalama 60-80 kez atmasına sebep olur. Bu atım hızı, heyecan, egzersiz vb. bağlı olarak artabilir. Kalbimizdeki elektirik akımı mükemmel bir zamanlama ile oluşmaktadır ki, bu kalbimizin değişik bölümlerinin kasılmasına sebep olur. Bu çok küçük ölçekli elektrik akımlarını ölçerek, kalbimizin durumu hakkında önemli bilgiler elde edilebilir.

Kalbimizin elektrik iletilerinde olabilecek en ufak bozukluklar, çarpıntı veya daha ciddi sorunlara yol açabilir. Kalbimizinde diğer organlarımız gibi beslenmeye ve oksijene ihtiyacı vardır. Kalbin kendine has bir damar sistemi bulunur ama bunları ana olarak iki ana başlığa indirgemek yanlış olmaz. Bunlar, sağ ve sol kroner arterlerdir. Sağ ve sol kroner arterlerden ayrılarak devam eden küçük dallarla birlikte kalp, bölüm bölüm beslenir ve oksijen ihtiyacı karşılanır.

Kalbimizin, dolayısıyla kendi sağlığımızın korunması, kalbi besleyen damarların sağlığı ve açık olmasıyla direkt olarak ilintilidir ve hayati önem taşır. Kalp ile birlikte dolaşım sistemimizin birbirini tamamlayan sistemler olduğunu daha önce belirtmiştik. Vücudumuzda iki türlü dolaşım sistemi vardır. Bunlar, küçük ve büyük dolaşım sistemleri olarak adlandırılırlar. Küçük dolaşım sistemi, organlarımız tarafından kullanılmış ve oksijen açısından yetersiz kan, akciğerlerde yeniden oksijen açısından zenginleştirilmek üzere kalbin sağ bölümü kullanılarak gönderilmesinden oluşur. Büyük dolaşım sisteminde ise, akciğerlerimizde oksijen ile zenginleşmiş kan, organlarımızın kullanımı için bütün vücuda gönderilmektedir.

Kalp nedir, Kalbin yapısı nasıldır, Kalbin Yapısı, Kalp Hastalıkları

Bütün organlarımızın ihtiyaç duyduğu oksijen, besin ve diğer bileşenleri (kan yoluyla) vücudumuza dağıtımını başlatan ve bu süreci devam ettiren organımızdır kalp. Bütün hayatımız süresince görevini mükemmel şekilde yerine getirir. Kalp, öyle ilginçtir ki dinlenmesini bile çalışırken yapmak durumundadır.

Yetişkin bir insanın kalbi, yaklaşık olarak 250-340 gr arasındadır. Kabaca, yumruğumuzu sıktığımızda yaklaşık olarak kalbimizin ne kadar olduğunu görebiliriz. Ancak kalbin hacmi (herhangi bir kalp hastalığı dışında) cinsiyete, kişinin yaptığı işe, sporla uğraşıp uğraşmadığına göre değişmektedir. Unutmamak gerekir ki, kaslı yapısıyla kalp, diğer kas gurupları gibi gelişmekte ve güçlenmektedir.

Şüphesiz ki kalp ve dolaşım sistemimiz bir bütündür. Kalp dışında, dolaşım sistemimizde, atardamar(arter), toplardamar (ven) ve kılcaldamarlar vardır. Kalp dört bölümden oluşur, bunlar; Sağ ve sol atrium, gene sağ ve sol ventrikül'lerdir. Kalp inanılmaz hassaslık ve uyumla çalışır. Kalpte ayrıca odacıklar arası kan akımını sağlayan kapakcıklar bulunmaktadır. Bunlar, triküspit, mitral, pulmoner ve aort kapaklarıdır. Mitral kapak sol atrium ve sol ventrikül arasında, triküspit kapak, sağ atrium ile sağ atrium arasında, pulmoner kapak, pulmoner arter ile sağ ventrikül arasındadır. Aort kapağı ise sol ventrikülden tek taraflı kan akışını sağlamaktadır. Kalbin çevresinde koruyucu, perikard denilen bir zar bulunur.

29 Ağustos 2008 Cuma

Günlük Yaşamda Sağlığı Tehtid Eden Maddeler

KİMYA MÜHENDİSİ MENNAN AYSAN KUZANLI'NIN HAZIRLADIĞI KİTAPTA, BİLGİSAYARDAN DETERJANA, TEMİZLİK MADDELERİNDEN MAKYAJ MALZEMELERİNE DEĞİN DEĞİŞİK ÜRÜNLERİN İÇERİĞİNDEKİ KİMYASAL MADDELERİN SAĞLIĞI TEHDİT EDEBİLECEĞİ BELİRTİLİYOR -KİTAPTAKİ TESPİTLERDEN: -''KİMİ DEODORANT VE TER ÖNLEYİCİLERİN İÇİNDE BULUNAN MADDELER, KOLTUK ALTI KESECİKLERİNDE İLTİHAP VE DERİ TAHRİŞİNE NEDEN OLUYOR'' -''BAZI ŞAMPUANLAR SENTETİK DETERJAN İÇERDİĞİNDEN SAÇ DERİSİNDE DOĞAL YAĞ KAYBINA, GÖZ YANMASINA SEBEBİYET VEREBİLİYOR'' -''AĞARTILMIŞ BEYAZ KAĞIT İÇEREN BAZI TEK KULLANIMLIK BEZLERİN 'DİOKSİN' İÇERİKLİ OLANLARI, BEBEĞİN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNDE HASARA NEDEN OLABİLİYOR''

Kimya mühendisi Mennan Aysan Kuzanlı'nın hazırladığı ''Nasıl Zehirleniyoruz, Nasıl Korunuruz'' adlı kitapta, deodoranttan makyaj malzemesine, bebek bezinden bilgisayara kadar günlük yaşamda kullanılan birçok ürünün içerdiği bazı kimyasal maddelerin sağlığı tehdit edebileceği belirtildi.
Dharma Yayınlarından okurla buluşan kitaba göre, dünya genelinde yılda insan yapımı 85 bin değişik cins sentetik madde üretiliyor ve her yıl 1000 adetin üstünde yeni sentetik madde buna ilave ediliyor.
Kaynak taraması ve araştırmalardan da yararlanılan kitapta, kimyasal ürünlerin yiyecek ve içeceklerin yanında depolanmaması, kullanılmadan önce etiketinin mutlaka ayrıntılı biçimde okunması, hamilelerin toksik maddelerle mümkünse temas etmemesi ve ürünlerin kendi ambalajlarında saklanması uyarılarında bulunuluyor.
Kitapta ayrıca, kimyasal içerikli maddeler yerine hemen her evde bulunabilecek sirke, limon suyu, soda, çamaşır sodası, sıvı sabun gibi malzemelerin kullanılması da öneriliyor. Kitaba göre, günlük hayatta kullanılan ürünler ve içerdikleri kimyasal maddeler de şöyle:
-Fırın temizleme maddeleri: Kimi malzemeler, kostik ve amonyak içerdiğinden, özellikle sprey şeklinde olanların havada zerrecikler oluşturduğu için cilde, göz ve akciğerlere zarar verebiliyor. Kullanımları sırasında iyi bir havalandırma sağlanması, cilt temasını önlemek için de lastik eldiven kullanılması öneriliyor.
-Mobilya ve yer cilaları: Bu ürünlerin bazılarının içeriğinde bulunan ve kanserojen bir madde olan fenol, ciltle temas ettiğinde de soyulma, kabarıklık, yanma ve sivilceler oluşmasına yol açıyor.
-Eviye ve tuvalet açıcıları: ''Kostik'' isimli madde, astım hastalarında astım krizlerini tetikleyebiliyor. Ayrıca, kostiğin cilt ile temasında da anında cilt sorunları yaşanabiliyor.
-Bulaşık yıkama sıvıları: Renklendirilmiş olanlar kurşun veya kanserojen etki yaratabilecek maddeler içerebildiğinden, bunların renksiz olanlarının seçilmesi tavsiye ediliyor.
-Bulaşık makinesi deterjanı: Su ile temas ettiğinde aktive olarak toksik klor gazı çıkarabileceğinden bu gazların mutfakta yoğunlaşması halinde baş ağrısı, yorgunluk ve göz yanması meydana geliyor.

-BİLGİSAYAR AĞRI NEDENİ-

-Bilgisayarlar: Bilgisayar önünde uzun süre oturanlarda gözlerde tahriş, çift görüş, asabiyet, stres, baş, boyun ve bel ağrıları sorunları ortaya çıkabiliyor.
Diğer taraftan, elektromanyetik frekans yanında yüksek voltaj nedeniyle oluşan statik elektriğin ortamda pozitif yüklü iyonların yoğunlaşmasına sebep olduğu ve bunun sonucunda da yorgunluk, asabiyet, metabolik rahatsızlıklar, baş ağrısı, yüz kızarıklığı ve çeşitli göz sorunlarına yol açabiliyor.
-Ev bitkileri: Özellikle çocuklu evlerde kimi bitkilerin odaya konulmasına dikkat etmek gerekiyor. Açelya, çiğdem, ortanca, ökseotu, çan çiçeği, zakkum gibi bitkiler yenildiğinde zehirlenme yapabiliyor. Ayrıca, ontoryum ve yonca gibi bitkiler de cilt, ağız ve deride tahrişe neden olabilirken, nergis zambağı, düğün çiçeği, siklamen, karanfil, sardunya, nergis, papatya, benjamin, lale soğanı, iris gibi bitkiler de ciltle temas halinde kaşıntı, yenildiğinde kusma ve mide krampına sebebiyet verebiliyor.

-ŞAMPUAN RİSKİ-

-Şampuanlar: Sentetik deterjan nedeniyle saç derisinde doğal yağ kaybı ve göz yanması olabiliyor. Ayrıca, duş sırasında suyun fazla sıcak olması da saç derisinin emme niteliğini artırarak kimyasalların daha fazla absorbe olmasına sebep oluyor.
-Deodorant ve ter önleyiciler: Deodorant ve ter önleyicilerin içindeki kimi maddeler, koltuk altı keseciklerinde iltihap ve deri tahrişine neden oluyor.
-Talk pudrası: Bu malzemelerin kanserojen nitelikteki ''asbest lifleri'' içermemesine ve alınırken bu hususa dikkat edilmesi gerekiyor.
-Allık: ''BHA ve formaldeheti, DC Red33, FDC Yellow 5 ile FDC Yellow 6'' boya maddeleri içerenler kanserojen olabiliyor.
-Göz farı: Kanserojen ''BHA, TEA'' içerenler ile tahriş edici ''trienthanolamin ve quaternium 15'' içeren ürünlerden sakınılması tavsiye ediliyor.
-Dudak boyası ve kalemi: Dudak boyalarında bulunabilecek hint yağı, propyl gallate, glycerol diisostearat, ricinoleic ait, diisostearyl malate, yellow 11, pigment boyar maddaler ve amyldimethylamino benzoic asitin cilt tahrişine yol açabileceği, eosin boyaları, esanslar ve lanolinin de dudaklarda kurumaya neden olabileceği uyarısında bulunuluyor.
-Bebek bezleri: Ağartılmış beyaz kağıt içeren bazı tek kullanımlık bezlerin 'dioksin' içerikli olanları, bebeğin bağışıklık sisteminde ve karaciğerinde hasara neden olabiliyor.

Bozuk Gıdayı Anlamanın Püf Noktaları

ZEHİRLENMELERE HATTA CİDDİ SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇABİLECEK BOZULMUŞ GIDALARIN DIŞ GÖRÜNÜŞÜ VE TADI İPUCU VERİYOR -BOZULMUŞ SÜTTE KÖPÜRME VE KESİLME, PEYNİRDE ACILIK, REÇELDE EKŞİME VE KÖPÜRME, SUCUKTA YAPIŞKAN TABAKA OLUŞUMU, YUMURTANIN AKININ YEŞİLİMSİ OLDUĞU GÖRÜLÜYOR

Ciddi sağlık sorunlarına hatta zehirlenmelere yol açabilecek bozulmuş gıdaların, dış görünüşleri ve tatları, tazelik ya da bozulmuşlukları hakkında ipucu veriyor.
Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bozulmuş ya da mikrop bulaşan gıdaların zehirlenmelere, hatta ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini söyledi.
Tarımsal Kalkınma Vakfı ve Konya Büyükşehir Belediyesince yürütülen 57 bin 630 avro bütçeli AB destekli Gıda Tüketicisini Koruma ve Bilinçlendirme Projesine bilimsel destek verdiklerini hatırlatan Prof. Dr. Tayar, gıdalarda bozulma şekilleri bilinirse güvenli gıda tüketiminin sağlanabileceğini ifade etti.
Bazı gıdalardaki bozulmanın dış görünüşü ve tadıyla anlaşılabileceğini kaydeden Tayar, şunları söyledi:
''Bozulmuş balık kötü koku, küflü tat, koku ve renk değişikliği ile tespit edilebilir. Turşu gibi fermente gıdalardaki acı tat, renkte kararmalar ve kötü koku, çiğ sütteki ahır kokusu, balık, sabun, acı, ekşi, yanık ve malt tatları, mavi-sarı, kırmızı renk oluşumu, sünme ve köpürme bozulma olduğunu gösterir. Bozulmuş ekmekte sünme ve küflenme, etlerde dış yüzeyinde yapışkanlık, renginde bozulmalar, ekşime ve kokuşma görülür. Kabuklu deniz hayvanlarında bozulma kötü koku ve ekşime, konserve gıdalarda kapakların şişmesi, ekşi ve acı tatlar, asidik ve kötü kokular, renkte kararmalarla anlaşılabilir.''
Meyvelerdeki bozulmanın çeşitli renkte çürümelerden rahatlıkla tespit edilebileceğini ifade eden Tayar, peynirde acı tat, gaz oluşumu nedeniyle delikli yapı, çeşitli renk oluşumlarının ürünün bozulmuş olduğunu gösterdiğini bildirdi.
Reçel ve marmelattaki ekşime ve köpürme, sucukta yapışkan tabaka oluşumu, kokuşma, ekşime ve yeşil renk oluşumunun bozulmayı işaret edeceğini belirten Tayar, ''Taze sebzedeki yapışkanlık, çürümeler ve ekşime, tereyağındaki acılaşma, ekşime, çeşitli tat bozuklukları, kötü koku, siyahlaşma, mavi-siyah lekeler, pembe-kırmızı, mavi ve yeşil renkler bozulma olduğunu gösterir'' dedi.
Prof. Dr. Tayar, yoğurtta görülen ekşime ve köpürmenin bozulmayı göstereceğini vurgulayarak, yumurtadaki bozulmanın akının yeşilimsi olması, sarısında siyah çürüklük, kırmızımsı, pembe renkli çürümeler, küflü ve kötü kokuyla anlaşılabileceğini bildirdi.

Göz Problemleri Okul Başarısını Olumsuz Etkiliyor

GÖZ HASTALIKLARI UZMANI OPT. DR. ŞAHİN: -''HER ÇOCUĞUN BAŞARILI BİR OKUL DÖNEMİ GEÇİRMESİ İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLERİN BAŞINDA KAPSAMLI BİR GÖZ MUAYENESİ GELİYOR''

Memorial Tıp Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Opt. Dr. Olcay Şahin, her çocuğun başarılı bir okul dönemi geçirmesi için dikkat edilmesi gerekenlerin başında, kapsamlı bir göz muayenesinin geldiğini bildirdi.
Opt. Dr. Şahin, yaptığı yazılı açıklamada, görmeyi engelleyecek ya da azaltacak kırma kusuru, şaşılık, katarakt gibi herhangi bir durumun, görme yolları oluşumunu engellediğini, o gözün görmeyi öğrenemediğini ve göz tembelliğinin geliştiğini belirtti.
Bu nedenle tüm çocukların 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorun olmasa bile mutlaka bir göz doktorunca muayene edilmesi gerektiğini vurgulayan Şahin, okul çağına gelmiş çocukların okula başlamadan önce muayene edilmesinin, daha fazla geç kalmadan göz problemini tespit edebilmek ve okulda göz problemlerine bağlı öğrenme güçlüğünü önleyebilmek açısından çok önemli olduğunu kaydetti.
Şahin, şu bilgileri verdi:
''Her çocuğun başarılı bir okul dönemi geçirmesi için dikkat edilmesi gerekenlerin başında, kapsamlı bir göz muayenesi geliyor. Çocuklarda görmeyi etkileyecek sık görülen bozukluklar, hipermetropi, miyopi ve astigmatizma gibi kırma kusurları ve şaşılıktır. Çocukluk çağında yüksek numarası olan göz, bulanık görür ve net görmeyi öğrenemez. Çocuklarda sık görülen diğer hastalıklar, göz yaşı kanal tıkanıklığı, konjunktiva ve kapaktaki enfeksiyonlardır. Doğumsal katarakt ve doğumsal glokom, daha nadir görülen ama çok erken müdahale edilmesi gereken durumlardır.''

Ağrısız Seyahat İçin Öneriler

PROF. DR. AK: ''UZUN YOLCULUKLARDA YAPACAĞINIZ BASİT EGZERSİZLERLE BEL, SIRT VE BOYUN AĞRILARINDAN KURTULABİLİRSİNİZ''

Anadolu Sağlık Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Prof. Dr. Semih Ak, uzun yolculuklarda yapılacak basit egzersizler sayesinde bel, sırt ve boyun ağrılarının yaşanmayacağını bildirdi.
Prof. Dr. Ak, yaptığı yazılı açıklamada, uçak, otobüs veya otomobille yapılan uzun yolculuklarda bel, boyun ve sırtta ağrılar meydana gelebildiğini belirterek, uzun süre oturmak ve hareketsiz aynı pozisyonda kalmanın omurgada aşırı baskı yarattığını ve duruş bozukluklarına sebep olabildiğini kaydetti.
''Uzun yolculuklarda yapılacak basit egzersizlerle bel, sırt ve boyun ağrılarından yolcuların kurtulabileceğini'' aktaran Prof. Dr. Ak, şu önerilerde bulundu:
''Kas ve eklem gruplarını esnetmek, bel, boyun ve sırttaki gergin kasların ve bağ dokularının rahatlamasına yardımcı olur. Boynunuzu esnetmek için, kafanızı sola çevirin 5 saniye boyunca bu pozisyonda ve sonra sağa çevirin ve 5 saniye boyunca bu pozisyonda kalın. Kafanızı öne doğru eğin çevirin, daha sonra aynı hareketi sağa doğru tekrar edin ve her birini 5'er kez uygulayın. Boyun ve omuzlar için kollarınızı kaldırmadan yanlarda tutarak omuzlarınızı kaldırın (omuz silkme gibi) ve 5 saniye boyunca böyle kalın. Bu hareketi 5 kez tekrar edin.''
Prof. Dr. Ak, şunları kaydetti:
''Dik pozisyonda ellerinizi kalçalarınızın üzerine koyun ve sola doğru eğilin. 5 saniye boyunca pozisyonunuzu koruyun. Dik konuma geldikten sonra aynı hareketi sağ tarafa eğilerek tekrar edin. Hareketi her bir yöne hareketi 5'er kez tekrar edin. Otururken ayaklarınızın parmak uçlarına basarak topuklarınızı havaya kaldırın ve 10 saniye boyunca bu şekilde tutun ve bırakın. Daha sonra parmaklarınızı yukarı doğru kaldırın bu hareketi 10'ar kez tekrar edin.''

Parkinson Tedavisinde Umut Veren Gelişme

14 ÜLKEDE BİNDEN FAZLA HASTA ÜZERİNDE YAPILAN ARAŞTIRMADA, ''RASAJİLİN'' ETKEN MADDELİ İLACIN HASTALIĞIN İLERLEYİŞİNİ YAVAŞLATTIĞI ORTAYA ÇIKTI

Mevcut yöntemlerle ilerleyişi durdurulamayan parkinson hastalığının tedavisinde umut verici bir gelişme kaydedildi. 14 ülkede binden fazla hasta üzerinde yapılan bir araştırmada, ''Rasajilin'' etkin maddeli ilacın, hastalığın ilerleyişini geciktirdiği ortaya çıktı.
Madrid'te yapılan 12. Avrupa Nörolojik Topluluklar Federasyonu Kongresi'nde (EFNS) 14 ülkede bin 176 parkinsonlu hasta üzerinde 72 hafta süreyle ''Rasajilin'' etkin maddeli ilaçla yapılan araştırmanın sonuçları açıklandı.
ABD'deki Mount Sinai Tıp Fakültesi Nöroloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Warren Olanow, düzenlenen basın toplantısında araştırmanın, halen semptomatik tedavide kullanılan ilacın, erken aşamada başlanması halinde, hastalığın ilerleyişini durdurup durdurmadığının tespiti amacıyla yapıldığını söyledi.
Olanow, araştırma kapsamında, bir grup hastaya 36 hafta süreyle söz konusu ilaçtan verilirken, diğer gruba herhangi bir tedavisi uygulanmadığını anlattı. Olanow, 36. hafta sonunda ilaç tedavisi uygulanmayan gruba da bu ilaçtan verilmeye başlandığını ifade ederek, ''72 hafta sonunda, çalışmanın başından beri ilaç kullanan gruptaki hastaların hastalığının diğer gruptakilere oranla daha yavaş ilerlediği ortaya çıktı'' dedi.
Olanow, ''Rasajilin'' etken maddeli ilacın, bugüne kadar hastalığın ilerleyişini yavaşlattığı kanıtlanan ilk ve tek ilaç olduğunu da bildirdi.
Araştırmaya katılanlardan Fransa'daki Toulouse Üniversitesi Klinik Farmakoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Olivier Rascol da çalışmanın, tedaviye, parkinsonun hastalar üzerinde olumsuz etkiler yaratmadan başlanmaması yönündeki hakim görüşü zorlayan bir araştırma olduğunu, bu nedenle söz konusu ilaca hastalığın tanısı konar konmaz başlanması durumunda, tedavide olumlu sonuçlar elde edilebileceğini bildirdi.

-''UMUT VERİCİ BİR GELİŞME''-

Kongreye katılan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Cenk Akbostancı ise parkinson tedavisinde halen ilaç ve cerrahi müdahale yöntemleri uygulandığını, ancak bunların tümünün belirtileri ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu, bugüne kadar hastalığın ilerleyişini yavaşlatan bir yöntem geliştirilemediğini söyledi.
Parkinson hastalarının yüzde 40'ının 3 yıl içinde bakıma ihtiyaç duyar hale geldiğini kaydeden Akbostancı, ''Söz konusu ilacın hastalığın ilerleyişini yavaşlattığının tespit edilmesi, hastalarımız açısından ümit verici bir gelişme'' diye konuştu.

Doğumsal Kalça Çıkığında Erken Tanı Önemli

PROF. DR. MAHMUT BERKMAN: -''DOĞUM SONRASI İLK 6 AYDA KALÇA ÇIKIĞI TANISI KONAN ÇOCUKLAR ALÇI, BANDAJ GİBİ AMELİYATSIZ YÖNTEMLERLE İYİLEŞİRKEN, GEÇ TANI KONULDUĞUNDA MUTLAKA CERRAHİ TEDAVİ GEREKMEKTEDİR''

VKV Amerikan Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölüm Şefi Prof. Dr. Mahmut Berkman, doğumsal kalça çıkığında erken tanının önemli olduğunu belirterek, ''Doğum sonrası ilk 6 ayda kalça çıkığı tanısı konan çocuklar alçı, bandaj gibi ameliyatsız yöntemlerle iyileşirken, geç tanı konulduğunda mutlaka cerrahi tedavi gerektiğini'' ifade etti.
Berkman, yaptığı yazılı açıklamada, Doğumsal Kalça Çıkığı (DKÇ) kalça eklemi kapsülünün gevşek olması nedeniyle kalça eklemini oluşturan kemiklerin birbiriyle uyumunun bozulmasından kaynaklandığını, erken tanı konulduğunda uyluk kemiğinin üst ucunu yuvasında tutacak önlemlerle, eklemin uygun bir şekilde gelişmesinin sağlanabileceğini belirtti.
Tanı ve tedavide yetersiz kalındığında çocukluk ve erişkin dönemde aksama, bacak boyu eşitsizliği, hareket kısıtlanması ve ağrıya yol açarak sakatlığa neden olacağını dile getiren Berkman, şunları kaydetti:
''Hastalığa, bebeklerini bacakları açık durumda sırtında taşıma adeti olan Asyalılarda ve siyah ırkta az rastlanırken, kundaklama alışkanlığı olan Amerika yerlilerinde ve Kafkasyalılarda çokça rastlanmaktadır. Türkiye'de ise hastalığın sıklığı binde 15 civarındadır. Her yıl yaklaşık 1,5 milyon canlı doğum olan ülkemizde topluma yeni katılan DKÇ'li birey sayısı yaklaşık 22 bin 500'dür. Toplumumuzda son yıllarda sosyokültürel seviyenin ve tıbbi tedavi imkanlarının iyileşmesi ile hastalığın eskiye oranla görülme sıklığı azalmıştır.
Hastalığın görülme riski, ailede ve yakın akrabalarda kalça çıkığı olması, kız çocuk olması, bebeğin rahim içinde makatla geliş durumunda olması, ikiz üçüz gibi çoğul doğum, rahim içi sıvısının az olması, bebeğin ayağında veya boynunda doğumsal şekil bozuklukları olması, annenin ilk doğumu olması ve kundaklama gibi durumlarda artmaktadır.''
Berkman, yeni doğan bebeklerin günün her saatinde kalça ve dizleri bükük durduklarını, bebeğin bir veya iki kalçasını rahatça uzatamamasının kalça çıkığının ilk belirtisi olabileceğini söyledi.
Yeni doğanda kalçada hareket kısıtlılığı olmasının dikkate alınması gereken bir bulgu olduğunu ifade eden Berkman, çocukluk çağında ve sonrasında kalçada ağrı, topallama, bacak boyu eşitsizliğine neden olabileceğini bildirdi.

-ERKEN TANININ ÖNEMİ-

Erken tanı için ilk doğum, kız çocuklar, çoğul doğumlar, ailesinde kalça çıkığı olan bebekler gibi riskli bebekler başta olmak üzere, tüm yeni doğanların kalça muayenesi yapılması gerektiğini belirten Berkman, şunları kaydetti:
''Şüpheli durumlarda kalça ultrasonografisi ve gerekirse röntgen filmi çekilmelidir. Kalça ultrasonografisi özellikle yeni doğan döneminde ve erken çocukluk döneminde tanı konulmasında etkili bir tanı aracıdır. Doğum sonrası ilk 6 ay kalça çıkığı tanısı konan çocuklar alçı, bandaj gibi ameliyatsız yöntemlerle iyileşirken, geç tanı konulduğunda mutlaka cerrahi tedavi gerekmektedir. Bebeğin doğru yöntemlerle bakımı önemlidir. Alt değiştirme sırasında veya egzersiz yaptırma maksadıyla bacakları uzatarak ve dizleri tutarak yapılan müdahaleler risklidir (Kalçayı çıkmaya zorlayan adaleleri germemek için kalça ve dizlerin hareketi serbest bırakılmalı). Bebeğin ara bezinin yumuşak olmasına dikkat edilmeli ve gövdenin alt kısmına bol ve rahat giysiler giydirilmelidir. Bebek, kucakta taşınırken bir el bacaklar arasından geçirilerek veya yüzü taşıyan kişiye dönük olarak ve bacaklar açık bir şekilde gövdeye yaslanarak tutulmalıdır.''

Sağlık Bakanlığından Ramazanda Beslenme Uyarısı

TEMEL SAĞLIK HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRÜ ÇOM: -''YETERLİ VE DENGELİ BESLENMENİN RAMAZAN AYINDA DA SÜRDÜRÜLEBİLMESİ İÇİN GÜNÜN ORUÇ TUTULMAYAN BÖLÜMÜNDE EN AZ 3 ÖĞÜNÜ TAMAMLAMAK VE SAHUR ÖĞÜNÜNÜ ATLAMAMAK GEREKİR'' -''SAHURDA SADECE SU İÇEREK NİYETLENMENİN VEYA GECE YATMADAN ÖNCE YEMEK YEMENİN ZARARLI OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR'' -''ORUÇ TUTARKEN, SAĞLIKLI VE ÇEŞİTLİ BESİN SEÇENEKLERİYLE YETERLİ VE DENGELİ BESLENMENİN SAĞLANMASI ESAS OLMALIDIR''


Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Seraceddin Çom, dengeli beslenmenin ramazan ayında da sürdürülebilmesi için günün oruç tutulmayan bölümünde en az 3 öğünün tamamlanması ve sahurun atlanmaması gerektiğini söyledi.
Çom, AA muhabirine yaptığı açıklamada, toplumsal hayatta önemli bir yer teşkil eden ramazan ayında dini bir vecibenin yerine getirilmesi için oruç tutulduğunu, bununla birlikte günlük yaşamda önemli değişiklikler olduğunu dile getirdi.
Oruç tutanların ramazan ayında günlük beslenme şekillerini ve öğün sayısını değiştirdiklerini anlatan Çom, bu dönemde 3 ana öğünün 2 öğüne indirildiğini, özellikle hamur işi, tatlı, kırmızı et, ekmek, pilav ve makarna tüketiminin arttığını belirtti.
Çom, ''Oysa oruç tutarken, sağlıklı ve çeşitli besin seçenekleriyle yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması esas olmalıdır'' dedi.

-''SAHURDA AĞIR YEMEK YENMEMELİ''-

Ramazan ayında bireylerin yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivitelerine göre almaları gereken günlük enerji, protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral oranlarının değişmediğini, bu süre zarfında da sağlığın korunması için yeterli ve dengeli beslenmenin gerekli olduğunu anlatan Çom, şunları kaydetti:
''Yeterli ve dengeli beslenmenin ramazan ayında da sürdürülebilmesi için günün oruç tutulmayan bölümünde en az 3 öğünü tamamlamak ve sahur öğününü atlamamak gerekir. Sahurda sadece su içerek niyetlenmenin veya gece yatmadan önce yemek yemenin zararlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu beslenme tarzı yaklaşık 12 saat olan açlığı, ortalama 18 saate çıkarır. Bu da açlık kan şekerinin daha erken saatlerde düşmesine ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden olur.''
Sahur öğününün ağır yemeklerden oluşması halinde, metabolizma hızı gece düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızı ve kilo alma riskinin arttığına işaret eden Çom, ''Bu nedenle mutlaka sahura kalkılarak, süt, yoğurt, peynir gibi besinlerden oluşan bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, sebze ve kuru baklagillerden oluşan bir öğün tercih edilmelidir'' diye konuştu.

-İFTAR SOFRALARINA DİKKAT-

İftar sofralarındaki çeşit ve bolluğun kültürel bir özellik olduğunu belirten Çom, iftarda kan şekeri çok düşük olduğundan kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği doğduğunu anlattı. Çom, ''İftarda yapılan en büyük hatalardan birisi, çok hızlı ve yüksek miktarda besin tüketmektir. Beyin doyma emrini yemekten 15-20 dakika sonra verir. Çok hızlı yemek yendiğinde, miktarı ve enerjisi yüksek besinler tüketilir. Bu da kilo alımına zemin hazırlar'' dedi.
Ramazan ayında, ''midedeki yemek ve asidin yemek borusu içine geri kaçması'' olarak tanımlanan reflünün en sık karşılaşılan sorunlardan biri olduğunu belirten Çom, bu tür rahatsızlıkların ortaya çıkmaması için sağlıklı beslenme önerilerine uyulması gerektiğini dile getirdi.
Orucun sağlıklı insanların metabolik dengesinde çok önemli değişiklikler yapmadığını, ancak şeker ve karaciğer yetmezliği gibi rahatsızlıklarla hamilelik ve emziklilik gibi bazı özel durumlarda olumsuz sonuçlar doğurabileceğini ifade ederek, ''Kronik hastalığı olanların ilgili uzman hekime danışmadan oruç tutmamaları gerekir'' uyarısında bulundu.

-SAĞLIKLI BESLENME İÇİN ÖNERİLER-

Çom, oruç tutacaklara sağlıklı beslenme için şu önerilerde bulundu:
''-Ramazan ayı süresince yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmeli.
-Ramazan ayında öğünler, sahur ve iftarda 2 ana öğün ile iftardan sonra 1-1,5 saat aralıklarla 2 ara öğün şeklinde düzenlenmeli.
-Oruç tutanların sahur yapmaları sağlığın korunması açısından önemlidir. Sahurda süt, yoğurt, peynir gibi besinlerden oluşan hafif bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün tercih edilmelidir. Ancak gün içerisinde aşırı acıkanların, midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktiren kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı gibi yemekleri tüketmeleri, aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemeklerle unlu gıdalardan uzak durmaları gerekir.
-İftara peynir, domates, zeytin gibi kahvaltılıklar veya çorba gibi hafif yemeklerle başlanmalı, oruç açıldıktan 10-15 dakika sonra az yağlı et yemeği, sebze yemeği veya salatayla devam edilmeli.
-Enerji veren, ancak kan şekerini dengeli bir biçimde yükselten besinler tercih edilmelidir. Beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan gıdalar yerine, bulgur pilavı, kepekli ekmek veya kepekli makarna gibi posalı besinler tüketilmeli.
-Günde ortalama 2-2,5 litre suyun yanı sıra, enerji verirken sıvı ihtiyacını da karşılayan ayran, taze sıkılmış meyve veya sebze suyu ve soda tüketilmeli.
-İftarda aşırı şerbetli, yağlı tatlılar yerine sütlaç, güllaç ve muhallebi gibi sütlü tatlılar veya meyve tatlıları tercih edilmeli.
-Yemekler hızlı değil, yavaş yavaş ve iyice çiğnenerek yenmeli.
-Tek seferde büyük porsiyonlar değil, iftardan sonra birer saat ara ile her seferinde azar azar küçük porsiyonlar yenmeli.
-İftar yemeğinden hemen sonra televizyon veya bilgisayar karşısına geçmek, koltukta dinlenmek yerine, biraz hareket etmek, kısa mesafeli yürüyüşler yapmak sindirim için yararlı olur.
-Ramazan ayında yemeklerin pişirme yöntemleri de çok önemlidir. Özellikle ızgara, haşlama ve fırında yapılan yemekler tercih edilmeli, kavrulmuş, tütsülenmiş ve kızartılmış besinlerden uzak durulmalı.
-Beslenme düzenindeki değişikliklere bağlı olarak oluşabilecek kabızlığı önlemek için yemeklerde lif oranı yüksek kuru baklagiller, kepekli tahıllar ve sebzeler; ara öğünlerde de taze ve kuru meyveler, ceviz, fındık, badem gibi kuru yemişler tercih edilmeli.

Bilinçli Alışverişle Sağlıklı Beslenebilirsiniz

ET, SÜT VE ÜRÜNLERİ, YUMURTA, BAKLİYAT, MEYVE VE SEBZE, KONSERVE GIDALAR ALIRKEN BAZI NOKTALARA DİKKAT EDEREK DAHA SAĞLIKLI BESLENMEK MÜMKÜN -SUCUK ALIRKEN KILIF DIŞINA YAĞ VE SU TAŞMAMIŞ, ETİN DIŞ YÜZEYİNİN PARLAK KIRMIZI OLMASINA, KONSERVE ALIRKEN CAM OLANLARININ TERCİH EDİLMESİNE ÖZEN GÖSTERİLMESİ GEREKİYOR

KONYA (A.A) - Et, süt ve ürünleri, yumurta, bakliyat, meyve ve sebze, konserve gıdalar alırken dikkat edilecek bazı noktalar sağlıklı beslenme için önem taşıyor.
Tarımsal Kalkınma Vakfı ve Konya Büyükşehir Belediyesince yürütülen 57 bin 630 Avro bütçeli AB destekli Gıda Tüketicisini Koruma ve Bilinçlendirme Projesi'nin genel koordinatörü veteriner hekim Nevzat Demirci, ramazan ayında ve öncesinde özellikle gıda alışverişlerinin arttığını, ancak birçok tüketicinin bilinçli hareket etmediğini söyledi.
Alışverişin basite alınacak bir aktivite olmadığını ifade eden Demirci, planlama ile yapılacak bilinçli alışverişin sağlıklı beslenme için büyük önem taşıdığını bildirdi.
Liste hazırlandığında gereksiz alışverişin önleneceğini, daha kolay ve çabuk yapılacağını, hatta harcamalarda ciddi tasarruf sağlanabileceğini dile getiren Demirci, şunları kaydetti:
''Öncelikle hazırlanan listenin dışına çıkılmaması, aç karnına ve yorgun alışverişe gidilmemesi gerekir. Ürünlerin üzerindeki etiketler okunmalı, fiyat karşılaştırması mutlaka yapılmalıdır. Marketlerin indirim günleri takip edilebilir, acele değilse bazı ürünlerin indirime girmesi beklenebilir. Mümkün olduğunca sağlıklı beslenmek için meyve ve sebzelerin mevsiminde alınmasını öneriyoruz. Soğutulmuş ve donmuş gıdalar, et ürünleri alışverişin sonuna doğru alınmalıdır. Etiketsiz hiçbir gıda alınmamalıdır.''
Taze balık dışında hiçbir et ve süt ürününün açıkta ve oda sıcaklığı koşullarında satın alınmaması gerektiğini belirten Demirci, bu ürünleri alırken üretim ve tüketim tarihlerine mutlaka bakılmasını önerdi.

-KASAYA GELMEDEN ALACAĞINIZ SON ÜRÜN ET OLMALI-

Alışverişten sonra kasaya gelmeden önce alınacak son ürünün et olmasına özen gösterilmesini isteyen Demirci, şu bilgileri verdi:
''Etin dış yüzeyinin rengi parlak kiraz kırmızımsı ve homojen nitelikte olmalı. Tavuk etinin çabuk bozulduğu unutulmamalıdır. Bu yüzden kesimden evdeki tencereye girene kadar soğuk zincire dikkat edilmelidir. Soğuk zincirin bir noktada kopması ciddi gıda zehirlenmelerine, hatta tifo ve dizanteri gibi önemli hastalıklara yol açabilir. Tavuk üzerindeki hafif morumsu, kül rengi minik lekeler, soğuk zincir kuralına uyulmadığını gösterir. Beyaz ette kokuşma ya da yüzeysel kuruma olmamalıdır. Et, süt ve ürünleri buzdolabı koşullarında 0-4 derecede tutulmalıdır. Sakatat ve etler aynı reyonda tüketiciye sunulamaz. Sucuk alırken kılıf dışına yağ ve su bırakmamış olmasına dikkat edilmeli. Kılıf içinde hava kabarcıklarının ve bölgesel renk farklılıklarının olmamasına özen gösterilmeli.''

-RAMAZAN AYINDA BALIK TÜKETİMİ ARTIYOR-

Ramazan ayında balık tüketiminin çok arttığını bu yüzden balığın iyi seçilmesi gerektiğini dile getiren Demirci, ''Özellikle seyyar satıcılar, kovaya ya da leğene genelde bayat balık koyuyor, yanlarına da 2 canlı balık atıyorlar. Canlılar hareket ettikçe diğerleri de canlıymış gibi duruyor. Bu oyuna gelmeyin'' dedi.
Taze balığın gözleri canlı ve siyah, göz bebeklerinin dışa doğru bombeli olduğunu ifade eden Demirci, ''Bayatın gözleri ise mat ve donuk, göz bebekleri göçüktür. Taze balığın eti sert, bayatın ise yumuşaktır. Bu noktada buzhane balıklarına dikkat edin. Eti sert olur ama gözleri donuktur. Taze balığın derisi kaygan jelatin sıvısı ile kaplıdır, bayatın ise kurudur. Balığı koklayın. Kokusu ağır ise bayattır'' diye konuştu.
Alınan yumurtaların yıkanmadan dolaba konması gerektiğini belirten Demirci, taze yumurta kırıldığında sarısı ve akının dağılmayacağını, bayat yumurtanın sarısının ise düz olacağını, kırıldığında hemen dağılacağını kaydetti.

-KONSERVEYE DİKKAT-

Konserve alırken üretim ve son tüketim tarihine mutlaka dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Demirci, kapağı dışa doğru bombeli olan konservenin ciddi zehirlenmelere yol açabileceğini kaydetti.
Konserve zehirlenmelerinin ölümle ya da felçle bile sonuçlanabileceğini ifade eden Demirci, ''Saklama kabı cam olanları tercih edin. Ambalajda ezilme ve çökme olmamasına dikkat edin. İç metal yüzeyi aşınmış çizilmiş konserve ürünü kesinlikle tüketmeyin'' dedi.
Doğrudan ısıtmalı fırınlarla üretilen taş fırın ekmekte bile sağlığa zararlı maddeler, kanserojen etkenlerin bulunabileceğini belirten Demirci, bu yüzden ateşten ayrı yerde pişirilen ekmeklerin tüketilmesi gerektiğini bildirdi.

Anjiyo Yöntemiyle Kalp Amelyatı

ESKİŞEHİR'DE BİR HASTANIN ANA ATAR DAMARI İLE SAĞ KALBİ ARASINDA SONRADAN OLUŞMUŞ DELİK İLK KEZ ÖZEL BİR CİHAZ KULLANILARAK ANJİYO YÖNTEMİYLE AMELİYATSIZ KAPATILDI.

Eskişehir'de bir hastanın ana atar damarı ile sağ kalbi arasında sonradan oluşmuş delik ilk kez özel bir cihaz kullanılarak anjiyo yöntemiyle ameliyatsız kapatıldı.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ömer Göktekin, düzenlediği basın toplantısında, Osmaniye'de yaşayan Melek Yıldız'ın (19) yüksek tansiyon ve nefes darlığı şikayeti ile kendilerine başvurduğunu belirterek, iki saat süren başarılı bir operasyonla hastanın sağlığına kavuştuğunu kaydetti.
Hastanın aort atar damarında doğuştan olan ciddi darlıkların kaplı stent yerleştirilerek açıldığını ifade eden Doç. Dr. Göktekin, şöyle konuştu:
''Hasta bize yüksek tansiyon ve iki aydır artan nefes darlığı şikayetiyle başvurdu. Hastanın özellikle yolda yürürken ve gece yatarken artan nefes darlığı şikayeti mevcuttu. Hastamızda aort atar damarında doğuştan ciddi darlık ve sağ kalbi arasında sonradan oluşmuş deliği anjiyo yöntemiyle kasık damarından girerek tedavi ettik. Aort atar damarında doğuştan olan ciddi darlığı kaplı stent yerleştirerek açtık. Ana atar damar ile sağ kulakçık arasındaki deliği ise ADO I cihazıyla yine anjiyo yöntemiyle kasıktan girerek kapattık. Yöntem Türkiye'de ilk kez ESOGÜ Tıp Fakültesi Hastanesinde uygulandı. Hastayı bugün taburcu edeceğiz.''
Tedavi sonrasında doktorlara teşekkür eden Melek Yıldız da ana atar damarındaki darlığın ve kalp yetersizliği şikayeti yapan deliğin ameliyatsız tedavi edilmesinin kendisini çok mutlu ettiğini bildirdi.

Çocuklar Ve Kahvaltının Önemi

PROF. DR. AYÇA VİTRİNEL: -''ÇOCUĞUN MUTLAKA KAHVALTISINI YAPARAK OKULA GİTMESİ GEREKİR. ÇÜNKÜ KAHVALTI ÇOCUĞUN OKUL BAŞARISINI VE DERSLERDEKİ UYUMUNU ARTTIRIR''

Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ayça Vitrinel, çocukların mutlaka kahvaltısını yaparak okula gitmesi gerektiğini belirtti.
Prof. Dr. Vitrinel, yaptığı yazılı açıklamada, çocuğun hastalıklarla baş etmesi ve sağlığı için beslenmenin büyük önem taşıdığını, 6-12 yaş arasının çocukların gelişim gösterdikleri ve konsantrasyonlarının yüksek olması gereken dönemlerden olduğunu vurguladı.
Vitrinel, ''Okula giden çocukların beslenme planında kahvaltının önemi büyüktür. Çocuğun mutlaka kahvaltısını yaparak okula gitmesi gerekir. Çünkü kahvaltı, çocuğun okul başarısını ve derslerdeki uyumunu arttırır. Ancak kahvaltıdaki besin maddelerinin dengeli alınması gerekiyor. Öğrenci okulda ara öğünlerde meyve, yoğurt, süt gibi yiyecekler almalı'' görüşünü dile getirdi.
Okul çağı çocuklarında damlacık yoluyla bulaşan üst solunum yolu enfeksiyonlarının sık görüldüğünü, özellikle viral enfeksiyonların çok yoğun olduğunu kaydeden Vitrinel, bu tür rahatsızlıklarda burun damlalarının tedavi olarak yeterli olduğunu bildirdi.
Okula yeni başlayan çocukların ilk hevesin kitaplarını her gün taşımak olduğunu ifade eden Prof. Dr. Ayça Vitrinel, şunları kaydetti:
''Halbuki çanta ağırlığının çocuk ağırlığının yüzde 15'ini geçmemesi gerekir. Bu da okul çağında aşağı yukarı 3 kiloya denk gelir. Ağır çantalar omurga eğriliklerine, bel ağrılarına neden olur. Çift askılı çantaların tek askılı olarak bir omuzda kullanılması şikayetleri arttırır. Çanta yerleştirilirken ağır olan materyaller bel bölgesine yakın yerleştirilmelidir. Çocuk uzun süre ayakta kalacaksa çantasını mutlaka omuzlarından indirmelidir. Çift askılı taşıma dışında, çantaları belden de bağlamak sağlık açısından önemlidir.''

Cinsel Birleşme Pozisyonları












Cinsel birlesme pozisyonlari, cinsellikle ilgili konularda en fazla ilgi çeken ama hakkinda en fazla yanlis bilgi olan konulardan biridir. Insanlik tarihinin çok eski devirlerinden beri, cinsel birlesmenin birçok pozisyonu tanimlanmis ve yaygin ilgi görmüstür. Hatta Hindu dininde cinsel birlesme kutsallastirilmis ve yüzlerce pozisyon 'Kamasutra' adli ask sanati kitabinda toplanmistir. Bu kitap ve daha sonraki dönemlerde düzenlenen birçok cinsel pozisyon kitabi, yüzyillardir yaygin okuyucu bulmaktadir. Insanlarin çesitli pozisyonlara duydugu merak, pornografinin de en önemli varlik nedenlerinden birini olusturur.

Buna ragmen büyük olasilikla dünyada en yaygin kullanilan, misyoner pozisyonu da denilen, kadinin altta, bacaklari açik yattigi, erkegin üstte ve hareketli oldugu, klasik birlesme pozisyonudur. Bu klasik pozisyona verilen 'misyoner pozisyonu' adi bile aslinda kapali bir cinsellik anlayisina gönderme yapmaktadir. Kadinin cinsellikle ilgilenmedigi, cinsel hazzinin önemsenmedigi, hatta pek de istenmedigi, cinsel birlesmeye etkin olarak katilmasinin gerekmedigi bir cinsellik anlayisi. Ayrica bu pozisyon erkegin cinsel birlesmeyi yönetmesi ve etkin hareketleri için kolaylik saglar. Üstelik döllenme için uygundur, yani cinselligi yalnizca üreme amaciyla hos gören bir bakis açisi için de biçilmis kaftandir.

Aradan geçen yüzyillar boyunca, cinsel fizyoloji bilgileri artmis, toplumlarin cinsellige bakis açilarinda yavas da olsa genisleme olmus, farkli cinsel yasam biçimleri görece yaygilasmistir. Ama tüm bu gelismeler klasik cinsel birlesme pozisyonunda büyük bir degisim yaratmamistir.

Erkegin üstte oldugu cinsel birlesme pozisyonu, elbette cinsel birlesme biçimlerinden biridir ama tek seçenek degildir. Kadin cinsel fizyolojisi konusunda son 30 yilda artan bilgilerimiz, bize erkegin üstte oldugu cinsel birlesmenin kadinin orgazmi açisindan en uygunsuz biçim oldugunu söylemektedir.

Kadin cinsel organlarinin yapisina ve cinsel islevlerine baktigimiz zaman, kadinin en duyarli bölgesinin klitoris oldugunu ve kadin orgazminin tetigini her zaman klitorisin çektigini görürüz. Tüm cinsel birlesme biçimlerinde, klitoris disarida, dogrudan uyaridan uzakta kalmaktadir.

Ancak kadinin cinsel deneyimi arttikça, cinsel birlesme sirasinda, klitorisinin cinsel esinin bedenine sürtünmesini saglamayi ögrenmesi mümkündür, bu birçok kadinin orgazmini çok kolaylastirmaktadir.

Cinsel birlesme pozisyonlari içinde, es zamanli klitoris sürtünmesini saglamaya en uygunsuz olani, erkegin üstte ve kadinin bedensel hareketlerinin en kisitli oldugu klasik pozisyondur. Ayni nedenle, kadin orgazmi açisindan en uygun pozisyon kadinin üstte ve hareketli oldugu durumdur.

Tabii ki bazi kadinlarin daha az dogrudan klitoris uyarisiyla ve daha kisa sürede orgazm olma yetisi gibi bir sanslari olabilir. Ama kadinlarin çogu için, cinsel birlesmenin yarattigi dolayli uyariyla orgazm olmak pek de mümkün degildir. Elbette üst pozisyonda olmak daha fazla bedensel hareket, yani sevismeye daha etkin bir katilim da gerektirir.

Yaygin cinsellik anlayisina uygun olarak, kadin, kendi cinsel hazzini ve orgazmini da erkekten beklediginde, ya da sevisme sirasinda pek bir fiziksel etkinlik göstermediginde, klitoris sürtünmesini de saglayamayacaktir. Bu durumda, orgazm sorununun ya da doyumsuz cinsel yasaminin sorumlusu da aslinda kendi cinsellik anlayisi olacaktir.

Her cinsel birlesme pozisyonunun kendisine özgü cinsel hazlari vardir. Birinde çok kolay saglanan bir haz, digerinde olmayabilir.

En sevdigimiz yemegi bile her gün yemedigimizi animsayarak, cinsel iliskilerimizi de çesitlendirmek, cinsel yasamimiza çok sey katabilir.

Cinsel Doyum

Cinsel Doyum

Cinsel doyumumuz, cinsel yasamimizdan memnun olup olmadigimizi belirleyen öznel bir degerlendirmedir. Cinsel islevlerimiz kadar, genel yasam keyfimiz, kendimizle barisikligimiz, yasadigimiz iliskinin özellikleri de cinsel doyum degerlendirmemizi etkiler. Öte yandan cinsel doyumumuz, cinsel istegimiz, uyarilma ve orgazm islevlerimiz arasinda karsilikli iliskiler vardir.

Cinsel istek, elbette cinsel uyarilmayi arttirir ve orgazma ulasmayi kolaylastirir. Bu da bizi cinsel yasamimizi doyumlu degerlendirmeye yöneltir. Öte yandan, cinsel yasamimizi doyumlu degerlendiriyor olmamiz, cinsel istegimizi de cinsel etkinliklere girisme arzumuzu da arttiracaktir.

Baska bir deyisle, istek, uyarilma, orgazm ve doyum, birbirini etkileyen karsilikli iliskiler içinde, dörtlü bir döngü olusturur. Olumsuz kosullarda, cinsel yasamimizi doyumsuz olarak degerlendiriyorsak, cinsel istegimiz az olacak, cinsel etkinliklere girismek istemeyecegimiz gibi, cinsel açidan uyarilmamiz da zorlasacak, orgazm olamayacagiz ve cinsel yasamimizi doyumsuz degerlendirmemiz de pekismis olacaktir.

Bu dörtlü döngünün çok daha karmasik biçimlerini yasayabiliriz. Cinsel istegimiz fazla olmasa da, cinsel etkinliklere girisebilir, büyük bir haz almasak da fizyolojik olarak uyarilabilir, orgazm olabilir ama bu cinsel iliskiden pek hosnut olmayabiliriz. Yani cinsel iliskimizde islevsel açidan sorun yokmus gibi görünebilir ama aslinda cinsel doyumsuzluk yasariz.

Bu durum bize karmasik, hatta çeliskili görünebilir, yasadiklarimizi ve hissettiklerimizi tam olarak anlamakta zorlanabiliriz. Oysa, insan cinselligi, fizyolojik yanit döngüsü disinda, büyük degiskenlikler gösteren karmasik bir durumdur. Cinsel istegimizi oldugu gibi cinsel doyum degerlendirmemizi de, genel keyfimiz ve iliskimizin özellikleri büyük ölçüde etkiler.

Ciddi çatismalarin oldugu bir iliski kadar, sorunsuz görünen iletisimsiz bir iliski de cinselligi olumsuz etkileyecektir. Tanimladigimiz bu durum, cinsellikle çok ilgilenmeyen, ama belli bir cinsel islev bozuklugu da saptanamayan pek çok insan için geçerlidir. Esleriyle cinsel iliskilerinde islevsel bir bozukluk yoktur, ama cinsel istekleri azdir ve aslinda cinsel açidan doyumsuzdurlar.

Masturbasyon ve esli cinsel etkinliklere çok seyrek girisirler, cinsellik akillarina gelmez,cinsel iliski oldugunda uyarilir ve orgazm olurlar, ama bundan gerçek anlamda haz almaz ve doyum saglamazlar.

Dolayisiyla bu yasantiyi tekrarlamaya da pek istekli degildirler.

Bu gibi durumlar, aslinda cinsel islev bozukluklarindan daha yaygindir ve herkesin anlayabilecegi bir belirti vermedigi için uzun yillar gizli kalabilir, kisinin, çiftin cinsel yasamini olumsuz etkiler. Çünkü esle iliskinin özellikleri, bireysel olarak cinsel doyumumuzu etkiledigi gibi, cinsel doyumumuz da iliskimizi etkiler.

Ayrica cinsel doyumumuz, genel yasam keyfimiz ve kendimizi algilamamizla da yakindan iliskilidir. Nasil kendi bedensel özelliklerimizi begeniyor, kendimizi çekici buluyorsak, daha sik cinsel etkinliklere girismek istersek, cinsel açidan doyumluysak da kendimizi daha iyi, daha mutlu, daha keyifli hissederizCinsel , cinsel yasamimizdan memnun olup olmadigimizi belirleyen bir degerlendirmedir. Cinsel islevlerimiz kadar, genel , kendimizle , yasadigimiz de cinsel doyum degerlendirmemizi etkiler. Öte yandan cinsel doyumumuz, cinsel istegimiz, uyarilma ve orgazm islevlerimiz arasinda vardir.

Cinsel Birleşme Olmuyorsa













Cinsel birlesme olamiyorsa

Iki insan arasindaki cinsel etkinliklerin bir biçimi olan cinsel birlesme, hemen herkes tarafindan çok önemsenir. Kisiler yasam boyunca birçok cinsel sorun yasayabilir, bazi cinsel islev bozukluklari sürekli cinsel doyumsuzluk nedeni olarak, kisinin, çiftin hayatini karartir.

Cinsel isteksizlik, kadinlarin uyarilma ve orgazm sorunlari, erken bosalma gibi sik görülen cinsel sorunlar için bile profesyonel yardim arama davranisi çok yaygin degildir. Ancak bir cinsel sorun, cinsel birlesmeyi engelliyorsa, hemen herkes tarafindan hemen sorun olarak algilanir ve derhal çözüm yollari arastirilir.

Hangi cinsel islev bozukluklari, cinsel birlesmeyi engeller?

Temel olarak erkeklerin sertlesme bozukluklari ve kadinda vajinismus cinsel birlesmeye izin vermez. Erkek cinsel organinin sertlesmis durumda olup olmamasi, erkegin ya da kadinin aldigi cinsel hazzi etkilemez, birçok sevisme biçimi için penisin sert olmasi da gerekmez, ama cinsel birlesme ancak sertlesmis bir penisle mümkün olabilir. Dolayisiyla sertlesme bozuklugu siklikla cinsel birlesmeye engel teskil eder. Bu cinsel islev bozuklugunu önemsemeyen erkek de yok gibidir.

Kadinda vajinismus dedigimiz, vajinanin girisindeki kaslarin istemsiz kasilmasi durumu da cinsel birlesmeye engel teskil eder. Kadinlar, cinsel tedavi merkezlerine en çok bu cinsel sorunla basvurur.

Cinsel birlesmeyi engelleyen üçüncü bir durum da çok siddetli erken bosalmadir. Eger erkek çok hizli uyariliyor ve uyarilir uyarilmaz bosaliyorsa, cinsel birlesme gerçeklesmeden bosalma olur. Bu cinsel islev bozukluklari için, hemen herkes, her çift eninde sonunda yardim arar. Oysa erkeklerin en yaygin cinsel islev bozuklugu, cinsel birlesme sirasinda erken bosalma, kadinlarin da uyarilma ve orgazm bozukluklaridir.

Cinsel yasam boyunca, cinsel isteksizlik, cinsel iliski sikligina iliskin doyumsuzluk gibi daha birçok cinsel sorun ortaya çikabilir. Bu sorunlar da, süreklilik kazanarak, kisilerin cinsel doyumsuzluguna ve genel mutsuzluguna yol açarlar.

Erkeklerin cinsel birlesmeyi engelleyen sertlesme veya erken bosalma sorunlari, siklikla cinsel yasamin baslangicinda, yani hiç cinsel iliski kurulmadan ortaya çikar. Vajinismus da hemen her zaman ilk cinsel birlesme girisimi sirasinda ortaya çikar.

Öncesinde bir cinsel yasam olmaksizin, cinsel islev bozuklugunun ortaya çikmasi, bir anlamda cinsel yasamin sorunla baslamasi demek oldugundan, daha da dramatik algilanir. Herhangi bir nedenle cinsel birlesme kurulamiyorsa, yalnizca buna odaklanmamak ve sorunu diger cinsel etkinlik alanlarina da yaymamak gerekir.

Cinsel birlesme olamamasi, sonuçta teknik bir sorundur ve cinsel terapi ile kisa sürede düzeltilebilir.

Tümüyle cinsellikten uzaklasma, cinsel hazdan da vazgeçme, gündeme cinsellik yerine cinsel sorunu oturtma sik görülen ve sorunun çözümünü zorlastiran davranislardir. Böyle sorunlu ve kaygili bir sürece girildiginde, genellikle eslerin cinsel istekleri, cinsellige ilgileri azalir.

Böylece kolayca düzelebilecek teknik bir sorun, çiftin yasamini karartan bir kabusa dönüsebilir.

Cinsel sorun ortaya çiktiginda, zaman geçirmeden profesyonel yardim almak bu nedenle çok önemlidir. Cinsel sorunun kendisi kadar, belki ondan da fazla sorunlu cinsel yasam süreci, kisileri ve çiftin iliskisini yipratir. Oysa herkes, her çift, bir cinsel tedavi uzmaninin yardimiyla, yeterli bilgiyi edinip çözüme yönelik teknikleri ögrenerek, cinsel sorununu kisa sürede çözebilir.


Birçok kisi için, cinsel birlesme, cinselligin en önemli parçasi. Bu nedenle, hemen herkes, cinsel birlesmeyi engelleyen cinsel islev bozukluklarini daha fazla önemser ve daha sik yardim arar. Herhangi bir nedenle cinsel birlesme olamiyorsa, çiftin bu durumu nasil algiladigi da, eslerin soruna ve birbirlerine nasil davrandiklari da bir o kadar önemlidir. Durumun çift disindaki kisiler tarafindan bilinmesi ise, genellikle sorunu daha da karmasiklastirir.

Yasadigimiz bir cinsel sorunu nasil algiladigimizi belirleyen çok sayida degisken sayilabilir. Cinsel sorunla karsilasmadan önceki cinsel bilgi düzeyimiz, cinsel deneyimlerimiz ve belki en çok da cinsellige karsi tutumumuz önemlidir. Cinsellige genis bir açidan bakiyorsak, cinselligi iki insan arasindaki keyifli bir iletisim olarak görüyorsak, insanlarin bazen cinsel yasamlarinda sorunlarla karsilastiklarini biliyorsak, bu durumu esimizle birlikte asabilecegimizi düsünüyorsak, kendimize, esimize ve iliskimize güveniyorsak, isimiz daha kolay olacaktir.

Cinsellige yaklasimimiz dar ve tutucu ise, cinselligi cinsel birlesmeden ibaret mekanik bir olay olarak görüyorsak, cinsellige iliskin bilgilerimiz yanlis ya da yetersizse, bu sorunun yalnizca bizim basimiza gelen bir felâket oldugunu ya da esimizin bizi sevmedigi, istemedigi anlamina geldigini düsünüyorsak, durumdan yalnizca esimizi sorumlu tutuyorsak, sorunun çözümü zorlasacaktir.

Elbette yasadigimiz çevrenin özellikleri de bizim cinsel sorun karsisinda yasadigimiz güçlükleri etkileyecektir. Eger tutucu bir aileden geliyorsak, ya da esimizin ailesi tutucuysa, örnegin evliligin ilk gecesinde çarsaf görme gelenegi hâlâ sürdürülüyorsa, cinsel birlesme olamadiginda, çiftin isi iyice zordur. Bazi çiftler böyle durumlarda, örnegin parmaklarini keserek, çarsaf asamasini atlatabilir. Bütün ailenin cinsel yasamda bir sorun ortaya çiktigini ögrenmesi, genellikle durumun agirlasmasina, karsilikli yersiz suçlama ve savunmalarla, cinsel sorunun evlilik veya aile sorununa genislemesine neden olur.

Ailenin bazi bireylerinin cinsel sorunu bilmesi, nadiren profesyonel yardimi hizlandirabilmekle birlikte, siklikla sorunu genisleterek çözümü güçlestirir.

Cinsel sorunlar konusunda bazi seyleri bilmenin bize yarari olacaktir. Insanlarin cinsel yasaminda bazen sorunlar olabilir, bunlarin bazilari da cinsel birlesmeyi engeller. Bu herkesin basina gelebilecek bir durumdur. Hiç kimse isteyerek cinsel sorun yasamaz. Cinsel islev bozuklugu, kimsenin suçu degildir.

Birine karsi duydugumuz sevgi, onunla cinsel yasamimizin sorunsuz olacagi konusunda bir garanti olusturmaz. Ayni sekilde sevginin olmamasi, cinsel sorun yaratacak diye de bir sey yoktur.

Erkeklerdeki sertlesme ve erken bosalma bozukluklari ve kadinlardaki vajinismus durumu, cinsel birlesmeyi engeller. Bu cinsel islev bozukluklari, daha karmasik bir sekilde birlikte de bulunabilir. Cinsel iliskiye iki kisi arasinda bir iletisim olarak baktigimizda, bir esteki bir durumun digerinin cinsel yanitini da kaçinilmaz olarak etkileyecegini de anlayabiliriz. Cinsel islev bozuklugu ne olursa olsun, bir esin degil, çiftin sorunudur. Yalnizca bir este cinsel islev bozuklugu olan durumlarda bile, ayni sorunun bir baska cinsel esle de ortaya çikip çikmayacaginin bilinemeyecegini unutmamaliyiz.

Cinsel sorunun varligindan da çözümünden de esler birlikte sorumludurlar.

Hiçbir erkek isteyerek sertlesme olmamasini ya da giristen önce bosalmayi saglamaz ve sadece isteyerek de bu sorunlari ortadan kaldiramaz. Vajinismus olan kadinlar, cinsel organlarinin girisindeki kasilmayi isteyerek yapmazlar ve isteyerek geçiremezler. Cinsel islev bozukluklari, isteyerek edinilen özellikler degil, hiç istemeden basa gelen durumlardir.

Cinsel sorun, esler arasinda bir savas nedeni degil, eslerin birlikte savasacaklari bir durum olmalidir.

Cinsel Oyuncaklar








Aliskanlik haline gelen herseyden zevk alma orani, zamanla düser. Bunlara seks de dahildir. Ister ayni evde oturun ister oturmayin, birbirinizi sik sik görmeniz bile yatak hayatinizi monoton bir hale getirebilir bu birliktelikler.
Seks poziyonlarini degerlendirin, hem sizin hem de partnerizin için degisik pozisyonlarda seks yapmak yatak hayatiniza bir degisiklik getirebilir.
Eski günlerinizi hatirlayin, o romantizmi tattiginiz günleri. Ayni romantik ortami tekrar yaratmaya çalisin. Bu konuda genelde bayanlarin çabasi vardir ama erkekler denemeye yeltenmeden burun kivirirlar. Esasinda hayatinizi basladiginiz dönemlerde hiç de burun kiviracak bir ortam olarak görmüyordunuz bunu!
Seks oyuncaklari da bu konuda oldukça yardimci olurlar. Hem zevk için, hem degisiklik, hem de cinsel performansi arttirmak için oyuncaklarin kullanimi tavsiye edilmektedir. Bu konuda çok çesit vardir ve herbirinin kullanimi farkli olmasina ragmen amaçlari aynidir (seksten daha fazla zevk duymak ve insanlarin seks hayatina degisiklik getirmek).
En sik rastlanan ve kullanilan seks oyuncaklari; vibratörler ve dildolardir.
Vibratör
Genelde penis seklindedirler. En büyük özellikleri titresimli olmalaridir. Bu titresim sayesinde de insanlari uyarir ve cinsel yönden zevk almalarini saglar. Elektrik ve pille çalisanlari vardir. Bazilarinin yüzeyi pürüzsüzken bazilarinki de ufak sisiklerden olusur. Vibratörlerin çogu kadinlar için üretilmistir ama nadiren olsa bile erkekler için üretilmis olanlari da piyasada bulmak mümkündür. Hem cinsel iliski esnasinda hem de masturbasyon araci olarak kullanilirlar.
Dildo
Dildolarin anlami yapay penistir. Diger bir özellikleri ise sadece manuel olarak kullanimlaridir. Dildolar hem kadinlar hem de erkekler için kullanilabilirler. Bazen lezbiyenler tarafindan da tercih edilirler. Ayrica impotans sorunu yasayan erkeklerin dildolari kullanmalari tavsiye edilir.
Diger Seks Oyuncaklari
Anal Vibratör
Anal vibratörler genelde anal seks yapmadan evvel hazirlik için kullanilan araçlardir. Rektuma takilirlar ve bu bölgedeki adeleleri gevsetmede ve rahatlamada önemli rol oynarlar.
Özel Komdom-Klitoris Uyarici-Gidiklayici
Esasinda hepsi ayni ürünün bir parçasidir. Kadini daha fazla uyarabilmek için penise takilan araçlardir.
Özel kondomlar, penisi daha kalin veya daha uzun bir hale getirirler. Her ne kadar bazi uzmanlar penisin boyutunun sekten alinacak zevk ile bir alakasi olamdigini savunsa da bunun gerçek hayatta oldukça farkli oldugunu bilmekteyiz. Küçük ve kisa penisler pek fazla haz vermezler.
Klitoris uyaricilari ise plastikten yapilmis daire seklinde bir araçtir. Bu daire penise takilir. Bu dairenin etrafinda degisik sisikler ve "dügmeler" vardir. Cinsel iliski esnasinda klitorisi degme yetenegi olusturup, klitorisi uyarirlar. Herhalde bayanlarin da en çok sikayet ettigi konulardan bir tanesi de cinsel iliski esnasinda penisin yakindan uzaktan klitorise degememesidir.
Gidiklayicilar ise genelde kavucuktan yapilmis olup etrafinda degisik uzantili cisimlerin bulunmasindan olusur; örnegin parmaklar gibi. Cinsel iliski esnasinda kadini uyarici rol oynarlar.
Seks Bebekleri
Bunlar gerçek boyutlarda erkek ve kadin bedenini olusturan sisme bebeklerdir. Istenildigi takdirde ses kutulariyla da satin alinabilirler.
DIKKAT: Seks oyuncaklarindan AIDS ve diger bulasici hastaliklar geçebilir. Tavsiyemiz seks oyuncaklarinizi birden fazla kisiyle kullanmamaniz.

Cinsel Şiddet












Fiziksel siddete ugrayan kadinlarin büyük bölümü cinsel siddete de ugruyor. Kadinlarin çogu dayaktan sonra zorla cinsel iliski ve ters iliski kurmaya zorlaniyor, itiraz ettiklerinde ise, tecavüz ediliyorlar.

Herhangi bir cisimle, kadinin cinsel organina saldirida bulunmak da kadina yönelik cinsel siddet türlerinden. Siddet uygulayan bazi erkekler süpürge sapi, misir, salatalik, sise vb. cisimleri vajinaya sokmak yoluyla kadina iskence yapiyorlar.


Evlilikte Tecavüz - Dayaktan sonra her üç kadindan ikisine koca tarafindan tecavüz ediliyor, her alti kadindan biriyle zorla (anal iliski) ters iliskide bulunuluyor. Kadinlar, kocanin ters iliski teklifini kabul etmediklerinde, çok yogun bir biçimde siddete ugruyorlar.


Fuhusa Zorlamak - Kocalarin kendi seçtikleri baska erkeklerle karilarinin cinsel iliskiye girme talebi ve talepleri kabul edilmediginde, dayaktan sonra erkeklerin tecavüzüne ugramasi da sanildigi kadar nadir rastlanan durum degildir.


Tecavüz Sonucu Evlilikler - Kaçirilarak tecavüze ugrayan ve ailesinin zoruyla evlendirilen kadinlar da var. Bu da kisacasi ömür boyu cinsel tacize yol açmaktadir. Aileler, "bekareti bozulan", baskasina "satamayacaklarini" düsündükleri kizlarini zorla, hatta döverek, eve kilitleyerek tecavüzcü ile evlenmeye zorluyorlar. Tecavüzün travmasiyla cinsel isteksizlik duyan esine, fiziksel siddet uygulayarak tecavüz etmeye devam ediyor. Tecavüzcü erkek, cezalandirilmak yerine, ailenin zoruyla magdur durumdaki kizla evlendirilerek ödüllendiriliyor ve bu kadina ömür boyu, dayakla tecavüz etme hakkini elde ediyor.


Siddete Ugrayan Kadinlarin Ruhsal Durumlari

Had safhada korku.

Ürkeklik, sessizlik ve çekingenlik.


Esinden korktugunda baslayan titreme krizi.
Uykusuzluk.


Bitkinlik, halsizlik, seslere karsi asiri tepki.


Bas dönmesi, ayakta duramama.
Unutkanlik.


Irkilme, çarpinti, öfke patlamalari.


Asiri yorgunluk.


Umutsuzluk.


Sik sik çarpinti hissi.


Kendini suçlama.


Perdeleri açma korkusu.


Yalniz sokaga çikamama.


Gelecege yönelik plan yapamama.


Güvensizlik, düzgün cümleler kurmakta zorlanma.


Yalnizlik hissine kapilma.


Konusurken gözle iletisim kuramama.


Solgunluk, bezginlik.


Sik sik aglama krizleri.


Hayata karsi ümitsizlik.

Siddet Uygulayanlar Nasil Erkekler


Siddet uygulayan erkeklerin, yalnizca, "hasta ruhlu ve alkolik" oldugunu düsünenler büyük hata yapmis olurlar. Hepsi normal, bildik, tanidik biçimde davranan erkekler. Çogunlukla kadinlar siddet uygulayan kocalarini "disarida melek" olarak tanimliyorlar. Hatta bazilari, bu nedenle ailesine ve dostlarina, siddete ugradigini söyleyemedigini, kendisine inanmayacaklarindan emin oldugunu ifade ederler.


Alkol kullanimi siddeti iki yönlü etkiliyor. Alkollü olduklarinda erkekler, daha "rahat ve fütursuzca" siddet uygulayabiliyorlar ve siddeti alkolün arkasina siginarak açiklayabiliyorlar. Ancak, alkol siddetin kaynagi degil erkeklerin kullandigi bir araçtir.


Siddet uygulayan erkeklerin yaslari, 16-78 arasinda degisiyor.


Bu tarz erkeklerin büyük bölümünün gelir getiren bir isi var. Gelir getiren faaliyetleri olanlarin büyük bir grup olusturmasi, toplumun siddet uygulayanlarin "issiz, bir baltaya sap olamamis" erkekler olduguna dair ön yargisini geçersiz kiliyor.


Siddet uygulayanlar mühendis, doktor, mali müsavir ve sanatçilar; döviz bürosundan lokantaya, pazarciliktan market isletmeciligine, tesisatçiliktan marangozluga, küçük imalatçiya kadar çok degisik iste çalisan, esnaflar, polis, bekçi, zabita gibi kamu kesiminde çalisanlar, büro elemanlari, insaatçilar, muhasebeciler; her meslek grubundan ve her kesimden erkekler.


Kaynak


EVDEKI TERÖR Kadina Yönelik Siddet


MOR ÇATI KADIN SIGINAGI VAKFI


TECAVÜZ: IKTIDAR AMAÇLI CINSEL SALDIRGANLIK


Saldirganlik bir kisi veya grubun bir kisi veya gruba, onlarin istegi disinda, onlari incitebilecek, zarar verebilecek davranislara yönelmesi olarak tanimlanabilir.


Saldirganlikta bir güç iliski vardir. Saldiri güçsüz ve zayif konumda olanlara daha güçlü ve egemenligi ellerinde tutan kisiler tarafindan yöneltilir. Çok uzun zamandir yasamlarinin farkli alanlarinda denetlenen ve güçsüz konumuna sikistirilmis bir cins olarak kadinlar, ekonomik, sosyal, psikolojik ve cinsel asagilanmalarla karsi karsiyadir.


Bu genel tanimdan, kadinlara yönelik siddete geçtigimizde, siddetin, kadinlarin yasamlarinin her alaninda yaygin olarak gözlenebilir ve bütün kadinlarin karsilastigi bir dizi olgudan olustugunu görürüz. Kadinlara yönelik siddet olaylarini irza geçme, ensest, fahiselik, pornografi ve en yaygin ve "mesru" kabul edilen biçimi olan es dövme basliklari altinda toplayabiliriz.


Aslinda erkeklerden kadinlara yönelen bedensel, psikolojik, cinsel saldirilar onlara yöneltilmis asagilama ve güç gösterme yollaridir.


Irza Geçme


Irza geçme, saldirganligin agir bastigi bir cinsel saldiri. Erkegin bir kadin veya erkekle onun istegi ve rizasi disinda, güç kullanarak, korkutarak veya ilaç-alkol gibi bir madde ile yargilama yetenegini etkileyerek ya da riza gösterme yasinin altind olan bir çocukla yaptigi cinsel girisimlerin tümü irza geçmedir. Olayin suç sayilmasi için cinsel organlara dokunulmasi gerekir ancak erkek cinsel organinin girmesi (penetrasyon) veya bosalmasi (ejekülasyon) zorunlu kosul degildir. Irza geçme eylemi hemen daima, bir erkek tarafindan bir kadina yönelik, ama daha seyrek olarak da erkekler arasinda olabilmektedir.


Hangi kadinlar, hangi kosullarda cinsel bir saldiri ile karsilasma riskine sahiptir?


Bu risk 15 ayliktan 82 yasina kadar kisaca her yasta kadinlar için vardir. Ama cinsel saldiri en sik 16-19, daha sonra 20-24 yas arasinda yasaniyor. Olaylarin yarisi tamamen bir yabanci tarafindan, kalan yarisi ise az veya çok tanidiklari bir erkek tarafindan gerçeklestirilmektedir. Kaptanoglu'nun (1987) 89 erkekten olusan arastirmasinda, ortalama 18 yasinda olan kadinlarin yüzde 69'u kendilerine saldirida bulunan kisiyi tanimaktaydi (%16 arkadaslik, %27 komsuluk, %19 kanbagi).


Neden Kadinlarin Irzina Geçilir?


Basinda söyledigimiz gibi kadinlara yönelik siddet, egemenlik kurmanin bir araci. Ama ikinci bir düzeyde, bu egemenlik, baska bir biçim altinda ortaya çikabiliyor.


Irza geçen erkegin, aslinda erkeklerden korktugu, bu korkusunu yenmek için bir misilleme olarak kadinlara karsi siddet yönelttigi görüsü, farkli bakis açilarinca en çok paylasilani. Daha önce suç öyküsü olmayan erkeklerin, bazi durumlarda toplu olarak isgal edilen yörenin kadinlarina tecavüzde bulunmasi ve bu durumun "mubah" kabul edilmesi, ayni bakisin bir uzantisi olarak düsünülmelidir. Kadinlara uygulanan cinsel saldirilar araciligiyla, savasan erkeklerin korkulari azaltilip, güçlülük duygusunu ve askerler arasi birligin artmasi saglanmaktadir.


Abel ve Blanchard (1978) cinsel suçlar nedeni ile mahkum olmus erkeklerde yaptiklari çalismada bu erkekleri belirleyen üç özellik tanimlar:


Siddet/zor kullanmayi içeren, sapmis bir cinsel uyarma vardir.


Kadinlarin siddet uygulanmasindan keyif aldiklari inanci gibi, kadin cinselligine iliskin çarpik varsayimlari vardir.


Karsi cinsle ne zaman ve hangi kosullarda iliski kurabilecegine ait becerileri eksiktir.


Irza geçme olgularinin kadinlar tarafindan çok kere bildirilmemesini, kadinlarin aslinda olaylari kiskirttigi ve saldiridan zevk aldigi düsünceleri ile açiklayan, sinanmasina bile gerek görülmemis önkabuller hüküm sürmektedir (Penfold ve Walker 1984).


Aslinda özellikle Freud'dan sonra çok kabul gören, kadinlarin siddet kullanilmasindan keyif aldiklari düsüncesi, belki bir grup kadin için fantazi düzeyinde geçerli olabilecek, özel ve yayginligi bilinmeyen bir mittir. Kadinlarin kuyruk salladigi, açik saçik veya karanlikta dolasarak ya da baska yollarla erkekleri kendilerine saldirmayi kiskirttigi görüsünün de geçerliligi yoktur.


Kadinlarin olayi duyurmamasi çok nedenlidir. Zaten bedensel ve ruhsal bir örselenmeden geçmis olan kadinin, magdur oldugu halde ispat etmesi yükümlülügü vardir. Durumunu kanitlayabilse bile, toplumun, hatta ailesinin gözünde degerini yitirebilecegi, düsmüs kadin olarak kabul edilmese bile degerinden bir seyler yitirmis olarak görülecegi korkusu, dayanakli olan bir endisedir. Bu durumdan kurtulmasi için bekar olan bir kadina kendisine saldiranla evlenmesi önerilir ve bu evliligin bes yil sürmesi halinde saldirgan hiçbir bedel ödemek zorunda kalmayacaktir.


Cinsel Bir Saldiri Yasayan Kadini Neler Bekler?


Olay yasanirken, ilk asamada çok siddetli bir panik hali ile birlikte hayatta kalma endisesi, hatta mücadelesi vardir.


Iza geçmenin, kadinin yalniz kisiligine ve cinselligine degil, somut anlamda bedenine yönelik fiziki bir saldiri da oldugu düsünülürse basit yara bere, çürükten, ivedi bir tibbi yardimin zorunlu olabilecegi kirik, çikik, kanama vb'nin de tabloya eklenmesi beklenebilir.


Olayin hemen ardindan, kisiye göre siddeti ve süresi degisebilen ama siklikla ilk birkaç ay için kisinin yasaminda egemen olan özel bir tablo, "Travma Sonrasi Stres Bozuklugu" tablosu sergilenir". Bu devrinin özelliklerini siralarsak:


Saldiri olayinin tekrar tekrar yasantilanmasi, konu il ilgili hayaller ve kabuslar, olayin yasandigi ortamlara benzer kosullarda onu sembolize eden bir olayla karsilasildiginda siddetli ve kaygi durumlari.


Saldiri ortamina benzer durumlardan kaçinma egilimi ve ortama uygun biçimde tepki vermekte donukluk.


Yeni iliskilere kuskulu bakma, bedensel zarar görme endisesi önde olmak üzere yaygin korku ve güvensizlik içinde, sürekli bir alarm halinin yasantilanmasi.


Yaygin agri, uyusma, uykusuzluk, istahsizlik, yorgunluk gibi bedensel zorluklar.


Özetle, irzina geçilen kadinlar, hem bedensel hem psikolojik boyutlari olan ciddi bir travma yasarlar. Yukarida sayilan psikolojik zorluklar bir bölüm kadinda bir yil içinde yavas yavas azalabilir. Ancak, gözlemler ve bazi çalismalardan edinilen kanitlar yasanan zorluklarin her zaman kolay kolay geçmedigini, bir yilla sinirli kalmadigini göstermektedir. Kadinlarin yarisinin 30 ay sonra hala sokaga çikmaktan korktuklari veya yalniz çikmadiklarini, sosyal iliskilerinin olay öncesine göre belirgin biçimde aksadigini, kaygili ve sikintili olduklarini göstermektedir. Cinsel isteksizlik, cinsel uyum güçlügü gibi cinsel zorluklarin ise çok daha uzun zaman yasanan zorluklar oldugu anlasilmasi kolay bir durumdur (Wirtz, Harrell 1987).


Ne Gibi Önlemler Alinabilir?


Irza geçme, kadinlari çok yönlü etkiledigine göre, önlemleri de çok yönlü olmalidir.


Irza geçme olgulari ile birlikte düsünülen, kanitlanmamis ve geçerliligi olmayan mitlerin yikilabilmesi amaciyla tabu bir konu olmaktan çikartilmasi mücadelesi verilmeli.


Evli-bekar, "sahipli-sahipsiz", daha önce cinsel deneyimi olan-olmayan fahise ayrimi yapilmaksizin, irza geçilme olayini yasayan tüm kadinlar ayni degerler sistemi içinde ele alinmali.


Hücum eden kisinin eski bir sevgili, arkadas, koca, bir tanidik veya akraba olmasi durumu kadinin durumunu kusku ile karsilamaya yönelik bir kanit olarak kabul edilmemeli.


Kadinin magduriyetini kanitlamasi yerine, tecavüz edenin suçsuzlugunu kanitlama zorunlulugu, yani ispat yükünün yer degistirmesi saglanmali.


Cinsel bir saldiri ile karsilasan kimseler utanç, saskinlik, korku veya öfkesini ayarlayamama endisesi ile yasanan travmayi aktarmak ve kanitlamak islemleri sirasinda yeniden zorluk yasamaktadir. Bu nedenle, zorunlu bilgilerin edinilmesi için konuyu yakindan taniyan ve nasil müdahale edilecegini bilen özel egitimden geçmis polis, hukukçu, doktorlar yetistirilmeli.


Kriz sirasinda ve daha sonra, bedensel, davranissal, cinsel zorluklara çok yönlü bir yaklasim gerekmektedir. Bu yaklasimda etkili ögelerin neler oldugunu belirlenmesi ve kullanilmasi gerek. Bilinç yükseltme ve "kendine yardim" gruplarinin, "üstüne gitme" tedavilerinin irza geçme olgularini onarmadaki yerlerinin incelenmesi, akla gelen ilk önlemler içinde sayilabilir.


Kaynak


Sahika YÜKSEL


KADINA YÖNELIK SIDDET/EVDEKI TERÖR


MOR ÇATI


ERKEKLER VE TECAVÜZ KONUSU


TECAVÜZ KONUSUNDA ERKEKLERIN SORUMLULUKLARI


Maalesefki çogu erkek tecavüz konusunda bir sorunun oldugunu inkar etmekle kalmayip, tecavüz konusunda onlara herhangi bir sorumlulugun düsmedigini iddia etmektedirler. Kisacasi erkekler tecavüzü "kadinin sorunu" olarak görmektedirler.


Tecavüz gerçeginin hepimizin hayatini etkiledigini artik erkekler de görmelidirler. Erkeklerin ve kadinlarin saldiriya ugradigi bu dünyada, erkeklerin de bu aci gerçegi duymamazliktan gelmemeleri gerekir. Dolayisiyla, tecavüz sadece "kadin sorunudur" düsüncesi erkekler için artik geçerli olmamasi gerekir. Kadinlar, tecavüze ugrasalarda ugramasalarda tecavüz olayindan dogal olarak etkileniyorlar, erkekler tecavüz etselerde etmeselerde bu olaydan etkileniyorlar.


TECAVÜZCÜLER NEREDEN GELIYORLAR?


Aci gerçek 1 - erkekler tecavüz eder. Bizi bu gerçekten hiçbirsey uzaklastirmamalidir. Tarihten günümüze kadar erkekler bu gerçegi inkar etmislerdir. Gerçek 2 - tecavüzcüler toplumsal bir sorundur ve toplumun tüm fertleri bu sorumlulugu üzerlerine almalidirlar.


Gerçeklerin görülmesi ve sorumluluklarin alinmasi çogu erkek için güçtür. Inkar etmeler, savunmaya geçisler artik erkekler için yeterli kabul edilmeyecektir.


CINSEL OBJELER CINSEL HEDEFLERI OLUSTURUR


Hiç kimse tecavüzcü olarak dogmaz, onlar tecavüzcü haline getirilir. Tecavüzcüleri yaratan kültür ve toplumlar, kadinlari da yaratir.


Bazi erkekler neden tecavüz eder de bazilari etmez sorusuna cevap ise iki kesis noktalarinda belirlenir; tavir ve davranislar ve siddet ve erkek olmak. Erkeklerin hepsi bu kesis noktalarina baglidir çünkü erkek olarak bunlarla büyüyorlar.


Erkekler birlik olabilse, tecavüz konusuna son verebilirler. Ama maalesef su anda tek birlik olan gurup tecavüzcü erkekler.


ERKEKLER KADINLARA KARSI KULLANILAN SIDDETE ISTESELER SON VEREBILIRLER!!!


ÖZYUVADAKI TECAVÜZ


"Tecavüz" ve "tecavüz eden"..... Bu sözleri kim hos karsilar? Duyunca irkiliriz, dehsete kapilirz. Tecavüz eden insanlari, farkli fantaziler içinde ama, hemen daima tanidik-bildik, es-dost erkeklerden farkli olarak hayal ederiz. Bizim çevremizdeki, ailemizdeki erkeklerden çok farkli, muhtemelen iri yari, gece karanlikta, tenhada karsimiza ansizin çikan birileridir. Belki de evin kapisini kirip eve girmistir.


Ama üzgünüm ki, bu bir yanilsama. Inanilmasi güç ama sayilar gösteriyor ki, kadinlara en çok kocalari tecavüz ediyor. ABD'de yapilan toplumsal bir taramada, her yedi kadindan birine kocalarinin tecavüz ettigi tanimlanmistir. Evlilikte zorbalik yolu ile cinselligin dayatilmasinin evlilik tarihi kadar eski bir geçmisi var. Ama evli olan bir erkegin, kendi karisinin irzina geçebileceginin sürülmesi oldukça yeni ve çelisik bir kavram.


Evlilik anlasmasi içinde taraflarin cinsel yakinlik, cinsel iliski kurmasi "yasal" ve "normal" olarak görülüyor. Bu durum, yasal bir zeminde islenen bir suçu, saldirganligi gündeme getiriyor. Bu tartismanin gündeme gelmesi için iki önkabul zorunlu. Kadinin bir mal olmadigi, kadin bedeninin salt kendine ait oldugu ve kendi istedigi gibi ve istedigi zaman dokunulabilir oldugu. Digeri, "özgür onam" veya eskilerin deyisi ile "riza" kavrami. Özgür onam, taraflarin o konuda oy birligi ile karar verip anlastiklari, gönüllülük esasina dayanan bir anlasmadir.


Tecavüz Nedir?


Cinsel istek denetlenebilir, yönlendirilebilir, ertelenebilir bir dürtüdür. Tecavüzde, saldirgan cinsel davranista, bazi cinsel motifler olmakla birlikte, temel etken öfke, düsmanlik ve gücün ifade edilmesidir. Tecavüz edenlerin bir bölümünde ise zarar verme gibi sadistik motifler ön planda olur. "Uyarilmis bir erkek" için tecavüz, cinsel istegin engellenemez bir sonucu degildir. Kisaca, tecavüz cinselligin degil, saldirganligin ifadesidir.

Bir kadinla (kisi ile) onun istegi disinda kurulan tüm cinsel yakinliklar tecavüzdür;

Içki veya baska bir ilaç-madde etkisi altinda olup, cinsel bir yakinlik kurmakla ilgili karar verebilecek durumda olmayan bir kadinla (kisi ile) kurulan iliskiler tecavüzdür;


Bir kadinin (kisinin) fiziksel güç kullanmakla tehdit edilerek sokuldugu cinsel yakinliklar tecavüzdür;


Bu sayilan durumlarda veya benzer kosullarda cinsel yakinliklara giren kisiler (erkekler) saldirgan tecavüz eden kisilerdir;


Tecavüz eden kisi ve tecavüz edilen kisi arasindaki iliski koca, sevgili, eski koca, akraba her ne olursa olsun uygulanan eylem bir saldirganlik ve tecavüzdür.

Evlilikte Tecavüz Bir Kadinin Cinsel Yasantisini Nasil Etkiler?


Cinsel isteksizlik vardir. Kadin cinsel istegini artirmak için çareler arar. Disini sikar, kendisini iliskiye girmeye zorlar. Ama iki kisinin ister zorla, ister isteyerek basladiklari iliski sirasinda keyifleri kisa zamanda azalabilir. Keyifli ve istekli bir cinsel yakinlik sirasinda veya cinselligi hatirlatan herhangi bir durumda, zorla yasadiklari cinsel iliskilere iliskin sahneler tekrar tekrar animsanir.


Basit yakinlik için yapilan degisleri bile cinsel içerikli olarak degerlendirip, siddetli tepkiler verebilirler.


Sokaktaki adamin tecavüzünü yasamis olan bir kadin, tecavüzün adini koyabilir. Kimseye söylemese, saklasa bile tecavüze maruz kaldigini bilir. Ama, yuvasinda esinin tecavüzüne tekrar tekrar ugramis olan bir kadin, bir saldirgan ile evli oldugunu ve sokakta tecavüz edilen kadin gibi bir sorun yasadigini kendi kendine bile tanimlamaz. Kadinlik rolünün aliskanligi içinde kendisini suçlar ve cinsel yönden eksik bir kadin olarak tanimlar. Istemedigi zaman, esini kirmamak için cinsellik yasamaya kendini mecbur kilar.


Hangi Erkekler Evde Tecavüz Eder?


Bazi erkekler, hem esleri hem baska kadinlara tecavüz edebildikleri halde, bir kisim erkekler esleri disinda hiçbir kadina tecavüz etmemistir. Evlilik içi tecavüz konusunda çalismalari olan Diana Russell'a (1990) göre, bu konuda kocalar, farkli gruplara ayrilirlar:

Salt bir saldiri seklinde cinsel yakinlik tercih eden kocalar,

Hem tecavüz ederek, hem karsilikli istekle cinsel bulunan kocalar,


Aslinda karsilikli anlasarak sevismeyi seven ama karisi isteksiz olunca, veya reddedince tecavüz edebilen kocalar.


Tecavüz etmeyen kocalar.

Güç, denetleme, cinsellik, sadizm, öfke; hangi motif ön planda olursa olsun tecavüz eden kocalarin sahip oldugu ortak bazi özellikler oldugu görülmektedir. Groth'a (1981) göre, yasanan sahiplik iliskisinde cinsel yakinliklar çiftin biçiminde yasanir. Baska bir deyisle, tecavüzde bir muhabbetin paylasilmasi söz konusu degildir, duygular paylasilmaz. Bu kopukluk salt iki kisi arasinda yasanmaz. Saldirgan ayni zamanda kendi duygularindan, sicakligindan da kopuk bir cinsellik yasar. Saldirgan kocalar iletisim kurma, duygularini tanima ve ifade etme güçlügü içindedirler. Bir seye kizinca, hayal kirikligina ugrayinca bunu bildikleri tek yol olan cinsel-saldirganlikla ifade ederler. Dahasi, bu yöntemi her türlü evlilik sorunu için, bir çözüm olarak görülür.


Sonuçta, tecavüz eden kocalar cinsel saldirganliklarini çok insani, kadinlarin çok tanidigi bazi duygu ve gereksinimlerini karsilamak amaci ile gerçeklestirir.

Düsmanliginin ifadesi: "Senden bu sekilde öfkemi aldim";

Güvensizligini giderebilmek, kendini daha çok begenebilmek için: "Kendimi erkek hissediyorum, kendimi basarili hissediyorum";


Kötü duygu ve düsüncelerden kurtulabilmek: gerilimi azaltmak, dirdiri engellemek, yalnizligini gidermek;


Bir türlü karsilayamadigi duygusal gereksinimlerini karsilayabilmek: "Bir yakinliga ihtiyacim vardi, kendimi kabul edilmis, sevilen biri olarak gördüm".

Ama geçici olarak bu amaçlarina yaklasmis olsalar bile, yetersizlik, güvensizlik, duygusal yakinligi yasama gereksinimleri karsilanmadigi için, yeniden yeniden tecavüz eder dururlar.
Evlilikte Tecavüz Durdurulabilir mi? Nasil Son Bulur?


Kocanizla istemediginiz halde, size fizik güç kullanarak zorladiginda veya "kavga çikmasin, disari gitmesin" diye zorla disinizi sikip sevismek zorunda kaldiginizda, esinize, dostunuza, ailenize danisip, ögüt istediniz mi? Onlar size ne dedi, ne gibi çareler önerdi? Duyuyor gibiyim: "Sen sik disini otur, yaslanir, durulur, erkegini disari yollama, nihayetinde o senin kocandir" filan demislerdir. Siz de kendi kendinizi; "Bende bir sey var, kadinligim eksik" gibi nedenlerle sorumlu, hatta suçlu bulmus olmalisiniz. Ama suçlanmayin, eksiklik hissetmeyin. Evli veya bekar kadin, erkek, çoçuk her bireyin bedeni ve cinselligi ve bunlarin kullanim hakki kendine aittir.


Fizik, duygusal, cinsel siddetin yer aldigi bir iliskide tecavüz eden, saldirgan kisiler bu durumdan yakinmaz ve hayati bir zorunluluk dayatmadikça degismek için ciddi bir çaba göstermez. Çok kez, esin terketmesi, hapishaneye girmek veya bunlara yakin biçagin kemige dayandigi durumlar, saldirganlari degismeye zorlayabilir. Dolayisiyla, haksiz gibi görünse bile yuvadaki cinsel siddeti, tecavüzleri, saldirganligi durdurma öncülügü ve sorumlululugu da magdura aittir. Siddet magduru olan bir kadinin bu inisiyatifi almasi ve sürdürmesi, zahmetli ve inis çikislari olan bir süreçten geçmesi kaçinilmazdir. Bu, baska bir yazi konusu (bu kitaptaki "Kadinlarin Sidetten Kendilerini Korumasi Neden Zor" yazisina bakin). Ama diyelim ki, karisina tecavüz etmeyi aliskanlik haline getirmis bir erkek, artik farkli bir cinsellik yasamak istiyor. Bu, nasil gerçeklesebilir?


Evde Karisina Tecavüz Eden Bir Koca Degismek Isterse Neler Yapabilir?


Ilk adim, kariniza yaptiklarinizin adini koymakla baslar. Yasananin cinsellik degil, saldirganlik oldugunu inkar etmeyin. Ne oldugunuzu tanimakta, kendinize açik olun.


Geçmiste kariniza cinsel olarak saldirmissaniz, kontrol etmezseniz yeniden yapma olasiliginiz çok yüksek demektir. Geçmisi degistiremezsiniz ama gelecegi denetleyebilirsiniz. Simdi davranislarinizi ve düsünüs biçiminizi degistirmeniz mümkün. Ise isterseniz önce sert, saldirgan davranislarinizin bir çetelesini tuturak baslayin. Onu ne siklikta zorluyorsunuz, tehdit ediyorsunuz, bir seyler firlatiyorsunuz, esyalarina zarar veriyorsunuz, sokaga çikmasini, para harcamasini, giyinmesini sinirliyorsunuz? Siz de farkettiniz galiba, liste çok kalabalikmis megerse.


Bunu tek basiniza yapmaniz çok zor, profesyonel bir yardim almalisiniz. Profesyonel destek isinizi kolaylastiracaktir. Psikolojik danismanlik veya tedavide size kendinizi Kontrol etme becerilerini ögretebilirler. Bu okuldan mezun olmak zaman alacak. Alismadiklarinizi yapacaksiniz. Kendi duygulariniza kulak kabartacaksiniz. Davranislarinizin baskalarinda, karinizda yarattiklarini taniyacaksiniz ve bunlarin degistirmeye çabalayacaksiniz. Sihirli bir ilaç gibi, bir seferde etkileyen özel bir teknik yok. Düsünme ve uygulamaya yönelik pek çok ev ödevi var. Siz bu ise basladiniz diye, esinizin bir günde size inanmasini ve güvenmesini beklemeyin hemen. Saldirganlik egilimlerinizin ne zaman, hangi kosullarda çiktigini gözlemeye çalisin. Bu tür davranislara götüren duygu ve diger öncü isaretli tanimaya çalisin. Kendinizi ne kadar tanirsaniz, kendinizi denetleme sansiniz o denli artabilecektir.


Yine bu süreçte önemli bir baska ugrasiniz, yaptiklarinizin kariniza yasattigi olumsuzluklari, ona verdiginiz acilari tanimak. Sizin tedaviye baslamis olmaniz iyi bir adim, ama uzun soluklu bir ugras içindesiniz. Zorlama insanda fizik, duygusal, cinsel etkiler yaratir. Daha açikçasi, yasananlar belirli sorunlara neden olmustur. Cinsel iliskiye zorlanan bir kisinin, daha sonra çok kez cinsel keyfi etkilenir. Cinselistegi azaldigi gibi, istek duydugunda geçmis olaylarin animsanmasi cinsel keyif almamasina neden olur veya siddetli bir korku, panik yasayabilir. Kariniz bu olaylari evinizde, yataginizda yasamistir. Bu mekanlarda sizin yaninizda kendini rahat, gevsek ve eminiyette hissetmesi çok zor gerçeklesecek. Kisa zamanda bu güveni duymasi olanaksiz. Ancak uzun bir zaman, kararli ve tutarli olarak, siddet içeren davranislariniz gözlenmezse, kariniz, sizin yaninizda kendini gevsek ve rahat hissedebilir. Onun kendi içindeki karisik ve size yönelik olumsuz duygularini halletmeden bunlarin gerçeklesmesi zor. Ama sebat ederseniz belki bir gün size güvenebilir, hatta cinsel istegi bile uyanabilir. Siz, bir daha onun istegi disinda zorla bir yaklasimda bulunmamaya karar vermis olsaniz bile bu vaatlere kolay kolay inanamayacaktir.


Tedavi süresince iliskin bir konuyu daha tanitmak isterim. Bu süreçte kendi geçmisinize dogru da yolculuk edeceksiniz. Sert, saldirgan davranislariniz nasil ve ne zaman basladi? Size yönelik bu tür muameleler yasadiniz mi? Önemli konulardan biri: saldirgan, zorlayici davranis ve tutumlariniz size kendinizi nasil hissettiriyor? Kendinizi daha çok erkek olarak mi görüyorsunuz? Esinizle cinselligi konusma ve kendizini ifade etme yollarini biliyor musunuz? Eve, isinize, esinize, kendinize ait konulari açik ifade etmesini biliyor musunuz?


Bunlarin yanitlarini bulmak ve esinizle iletisimi gelistirmek ve keyifli bir cinsellik yasamak; bunlar da mutlu sonla elde edilecekler.


Evlilikte Tecavüz ve Kadin Haklari


Her kadinin kendi bedenini konrol etme, cinsel bir yayinlik yasama, çocuk sahibi olma veya dogum kontrolüne karar verme hakki var. Kocasi dahil hiç kimse, bir kadini fizik veya duygusal zor kullanarak veya bunlarla tehdit ederek cinsel iliskiye mecbur edemez.


Evli olmak bir kadinin istemedigi zaman sevismeme hakkini ortadan kaldiramaz.


Evli olmak kocanin mülkü olmak demek degildir.


Esler arasinda cinsel konularda bir uyumsuzluk oldugunda bu konuyu konusarak, gerekirse profesyonel bir danismanlik alarak degistirmek mümkün olabilir. Bir anlasma olmazsa ayrilabilirler. Evlilikte tecavüz, cinsel uyumsuzluga çözemez. Tecavüz, kocanin karisini cezalandirmasi veya onu asagilamasidir.


Sahika YÜKSEL


KADINA YÖNELIK SIDDET-EVDEKI TERÖR


MOR ÇATI KADIN SIGINAGI VAKFI


CINSEL SIDDETE EGILIMLI ERKEKLER


"Normal" olarak tanidigimiz veya adlandirdigimiz erkeklerin cinsel siddete ve tecavüze basvurmalari kanitlanmistir. Fakat bazi özellikleri tasiyan erkeklerin, bu tarz davranislarda bulunmalari daha fazla olanak tasimaktadir.


Asagidaki özellikleri gösteren erkeklere dikkat edilmesinde fayda vardir.

Sizi dinlemeyen, sizin dediklerinizi kaale almayan, sizin söylediklerinizi duymadiklarini iddia eden erkekler. Bu tarz davranan erkeklerin kadinlara saygisi yoktur.

Herkesin etrafinda görünmeyen bir baloncuk vardir. Bu sizin kisisel sinirinizi tayin eder. Bu sinirin içerisine biri girdiginde rahatsizlik hissedersiniz. Yani bu kisi size çok yakin yaklasmis olur ve bu yüzden husursuz olursunuz. Bu kisisel sinirinizi ihlal eden, yani size sürekli çok yakin duran erkekler.


Kadinlara karsi kizginlik ve agresif sözler sarfeden erkekler. Bu agresif duygular çok kolay bir sekilde siddetli davranmaya dönebilir. Bu tarz erkekler genelde kadinlar "hayir" dediklerini anda çok agresif olurlar.


Sizin ne istediginizi bilmesine ragmen sadece kendi istekleri dogrultusunda hareket eden erkekler. Bu tarz erkekler genelde evdeki tüm kararlari kendileri alip bir de sizin nereye gidip gidemiyecegine karar vermekten hoslanirlar. Seks yapma konusunda da kararin kendilerinde olmalarini isterler. Sizin isteyip istememeniz önemli degildir. Zaten çogu evlilik içi tecavüzler bundan kaynaklanmaktadir.


Seks konusunda karsilik vermediginiz zamanlarda size suçluluk duygusunu hissettirmeye çalisan ve haksiz yere size bu konuda sözlü hakaret eden erkekler.


Asiri derecede kiskanç veya sahiplenme duygusu olan erkekler.


Kadinlar konusunda dogru olmayan veya gerçek disi olan düsünce/fikirlere sahip olan erkekler. Örnegin, kadinlar erkeklere hizmet etmek için yaratilmistir gibi.

CINSEL TACIZE HAYIR


11-12 Subat 1989'da Ankara'da yapilan 1. Feminist Kongre'de (Feminist Haftasonu) alinan kararlardan bir tanesi de ülke çapinda "Bedenimiz Bizimdir, Cinsel Tacize Hayir Kampanyasi"nin baslatilmasi karari oldu.


Türkiye'nin degisik illerinden kadinlarin destek verdigi kampanya çerçevesinde, Ankara'da 14-28 Ekim 1989 tarihleri arasinda, Kugulu Park'ta ve Sakarya Caddesi'nde kampanya sloganlarinin yazili oldugu rozetler dagitildi, Kizilirmak Sinemasi'nda bir panel düzenlendi, Gençlik Parki Kapali Tiyatro Salonu'nda tanikliklarin konusuldugu, sadece kadinlara açik bir toplanti düzenlendi.


Istanbul'da ise, cinsel tacize dikkat çekmek için, 2 Kasim 1989 sabahi vapurda yapilan bir basin açiklamasinin ardindan, kadinlara mor igne satisina baslandi. Türkiye'de yasayan sehirli kadinlarin, erkek tacizine karsi geleneksel karsi koyus biçimlerinden hareketle sekillenen Mor Igne eyleminin, kampanyanin en özgün ve en ilgi çekici eylemi olmasi daha sonra tüm kampanyanin Mor Igne Kampanyasi adiyla anilmasina neden oldu.


Izmir'de de 29 Kasim 1989'da, Izmir Kadin Platformu, bir gece yürüyüsü ve "Sarkintiliga Hayir Sergisi" gibi etkinlikler düzenledi. Kemeralti'nda sarkintilik eden erkeklere karsi kullanilmak üzere igne dagitildi.


"Simdi size, harika bir ürün tanitmak istiyorum. Elimde gördügünüz bu igne, paslanmaz çelikten olup, nikel-krom alasimli olup, 7 cm. uzunlugundadir. Üzerinde bulunan mor kurdele, tüm giysilerinizle birlikte kullanabileceginiz bir aksesuar görünümündedir. Bu sik aksesuarin ayni zamanda size sarkintilik edenlere karsi savunmanizda bir araç oldugunu simdi size gösterecegiz. Hareket su... Hiç acimadan batirin, korkmaniza gerek yok, tetanoz yapmaz. Bu igne, MOR IGNE Kampanyasi'nin bir ürünüdür. Kampanya grubumuz kadinlardan meydana gelmis olup, elle, sözle, gözle yapilan sarkintiliga karsi etkin ve kalici önlemler gelistirmeyi amaçlamaktadir. Sarkintiliga karsi çikmak isteyen bütün kadinlari, MOR IGNE Kampanyasi'na katilmaya çagiriyoruz." (2 Kasim 1989 günü Kadiköy-Karaköy Vapuru'nda mor igne satan kadinlarin MOR IGNE KAMPANYASI'ni tanitim sözlerinden.)
Kaynak


2000 Ajandasi


Kadin Eserleri Kütüphanesi


ÇOCUKLARA YAPILAN CINSEL TACIZ


Sadece Amerika'da her sene kayitlara geçen 80,000 çocuk tacizi olayi vardir. Yapilan açiklamalara göre bu konuda rapor edilmeyenlerin sayisi rapor edilenlerden daha fazla. Sorunun tanimlanmasi, çocuk tacizinin durdurulmasi ve tacize ugrayan çocuklarin profesyonel yardim görmesi gerekmektedir. Çocuklara cinsel tacizin uzun vadedeki hem duygusal hem de psikolojik etkeni küçümsenmeyecek derecededir.


Çocuk cinsel tacizi bir çok kisi tarafindan yapilabilinir; anne, baba, üvey anne, üvey baba, kardes, akraba, ögretmen, komsu veya herhangi bir yabanci kisi. Bir çocuk cinsel tacize ugradiginda çocukta çogu zaman rahatsiz edici duygular, düsünceler veya davranislar gelisebilir.


Hiç bir çocuk cinsel tacizle basa çikabilmek üzere psikolojik açidan hazir olamaz. Iki üç yasindaki çocuk bile, her ne kadar böyle bir olayin yanlis oldugunu bilmese bile, ilerki yaslarinda yasadigi bu olaydan dolayi olumsuz bir sekilde etkilenecektir.


Bes yas ve bes yasin üstündeki çocuklarda, taciz uygulayan kisiyi taniyorlarsa bir karmasa yasamalari normaldir; bu tarz cinselligin yanlis oldugunu bilmelerine ragmen, cinsel tacizi uygulayan kisiye olan sevgi ve bagimliliklarindan dolayi cinsel tacizi kimseye anlatmazlar. Eger çocuk cinsellikten kaçmaya çalistiginda, tacizci genelde çocugu ya siddet ya da artik onu sevmeyecegi gibi yaklasimla tehdit eder. Tacizci aile içinden birisi ise çocuk diger aile fertlerinin kizacagini, onunla utanç duyacagini düsünür ve hatta bu olayin duyulmasi durumda ailenin parçalanacagini bile düsünür. Bu tarz düsünceler ve duygular da çocugun cinsel tacize katlanmasina neden olur.


Cinsel tacize ugrayan çocuklarda genelde bazi ortak karakteristikler olusur; özsaygilari düsük, hiç bir ise yaramama duygusu, seks konusunda tuhaf düsüncelerin olusmasi, içine kapanik ve yetiskin insanlara fazla güvenmemek gibi. Hatta bazi çocularda intihara tesebbüs bile olabilir.


Cinsel tacizi ugrayan bazi çocuklarda baskalarinla iletisim kurarken sadece cinsellik üzereni kurabiliyorlar yeni iliskilerini. Bu tarz çocuklar, yetiskin olduklarinda genelde ya çocuklara cinsel taciz uyguluyorlar ya da para kazanmak için cinselliklerini kullaniyorlar.


Çogu zaman cinsel tacizin fiziksel belirtileri yoktur. Ancak bazi durumlarda doktorlar tarafindan muayenede bir takim belirtiler bulunabilir.


Cinsel tacize ugramis çocuklarda asagidaki bahsedilenler ortaya çikabilir:


Cinsellik veya seks konularina anormal ilgi gösterme veya tamamen ilgisiz kalma.


Uyku sorunlari veya kabus görme.


Depresyon veya aile fertlerinden/arkadaslarindan uzaklasma.
Vücutlarinin kirli oldugu veya cinsel organlari bölgesinde bir sorun oldugu gibi komentlerde bulunma.


Okula gitmeyi istememe.


Normalin disinda yaramazlik yapma / söz dinlememe.


Yaptigi çizimlerde, oynadigi oyunlarda cinzel tacizi andiran resimler/oyunlar.


Anormal bir sekilde agresif olma.


Cinsel tacize ugramis çocuklar ancak kendilerini güvencede hissettiklerinde baslarindan geçen olaylari anlatirlar. Eger çocugunuz size bu konuda birsey söylerse, söylediklerini sakin bir sekilde dinleyin. Dinledikten sonra da çocugunuza bu olaylarin onun suçu olmadigini vurgulayin. Derhal tibbi ve psikolojik profesyonel yardim almaya çalisin.


Ebeveyinler çocuklarinin cinsel tacize ugrama riskini veya eger ugrarlarsa bunun çocugu olan etkisini azaltmak için sunlari uygulamalidirlar:


Çocugunuza sunu söylemelisiniz; "eger senin vücuduna biri dokunmaya çalisirsa o kisiye hayir de ve gelip hemen bana söyle lütfen." Ayrica, çocuklariniza büyüklerini karsi saygili olmalari gerektigini vurgularken, büyüklerin her dedigini yap anlamina gelmedigini de vurgulamalisiniz. Örnegin çocugunuza kesinlikle su cümleyi söylemeyin; "Ögretmeninin veya bakicinin her dedigini yapmalisin."


Cinsel tacize ugramis çocuklar ve aile fertleri derhal profesyonel açidan yardim almalari gerekmektedir. Çocuk veya ergenlik çagindaki gençler üzerine uzman psikiyatristler, tedavi ile cinsel taciz sonucu meydana çikabilecek olumsuz etkileri ortadan kaldirabilirler. Bu da çocuklarin eriskin yaslarinda dogabilecek sorunlari ortadan kaldiracaktir.